Anlaşılacağı üzere Milliyet'in internet sitesinin ana sayfasından bir haber.
Yok efendim Başkan Forlan'a 6 milyon €'yu kabul ederse gelsin demişmiş. Cambiasso için kollar sıvanmış 10 milyon € gözden çıkarılmış...
Tıklama gazeteciliği böyle bir şey olsa gerek.
Ayrıca bu haber gerçek olsa bile taraftar neden sokağa dökülsün?
Offff-of....
Bu konuda Ankaralı Turgut'tan bomba isimli şarkıyı kendilerine hediye ediyorum.
Sizde bir haya gücü var, gümrük kapısı gibi....
30 Haziran 2011 Perşembe
27 Haziran 2011 Pazartesi
25 Haziran 2011 Cumartesi
Didier Forlan-Diego Drogba
Zenci ve uzun sarı saçlı bir golcüye ihtiyacımız var bu saatten sonra..
Favori Didier, bidier olasılık Forlan. Elmander elde, Baros pusuda.
Başkan iyi ama, çevresindekiler kötü...
Komite vs. Komitacılık mı geliyor yani 100 senelik kulübe.
İnancımız tam ama beklentimiz de aynı seviyede yüksek.
Sezon açılışına şurda ne kaldı. Ağustos sonu transfer edip Şubat başı gönderelim mi?
En iyi transfer Fatih Terim mi Selçuk mu? İkilemde kaldı camia!
Floryada evimiz. A. Sezgin abimiz. B. Tulun hala oğlu.
Albayrak'ı kadrosuna katan yönetim 10 sene yedek üye sıkıntısı çekmez.
Kavga ediyorlarmış. Bunlar şimdiden bölündü bile.
Büyüdüğümde ben de sportif direktör olmak istiyorum.
Kombineyi 3-5 ver bak nasıl rekor kırıyorsun satış sayısında!
Böyle bir salata durumu mevcut.
Kim konuşuyor belli değil. Konuşan neden konuşuyor; o da belli değil. Konuşan ne konuşuyor; o bile belli değil. Yakışmadı kurumsal kimliğe!...
Bir basın sözcüsü transfer etmemiz gerekir öncelikle... Daha sonra forvet transfer ederiz. Copa America'dan sonra patlatırız bombaları. Zaten kampa erken katılan yeni yabancı transfere iyi gözle bakmazlar bu ülkede. Öyle yıldız mı olur?
O değilde imparatore del leon della bosphore ne yapmaktadır acaba? Gerçi adamın oturup transfer görüşmesi yapmasını beklemiyoruz. En azından başkanı çeksin kenara, kulağına bişiler desin.
Keşke 10 gün sonra hepimiz göt olsak.
Favori Didier, bidier olasılık Forlan. Elmander elde, Baros pusuda.
Başkan iyi ama, çevresindekiler kötü...
Komite vs. Komitacılık mı geliyor yani 100 senelik kulübe.
İnancımız tam ama beklentimiz de aynı seviyede yüksek.
Sezon açılışına şurda ne kaldı. Ağustos sonu transfer edip Şubat başı gönderelim mi?
En iyi transfer Fatih Terim mi Selçuk mu? İkilemde kaldı camia!
Floryada evimiz. A. Sezgin abimiz. B. Tulun hala oğlu.
Albayrak'ı kadrosuna katan yönetim 10 sene yedek üye sıkıntısı çekmez.
Kavga ediyorlarmış. Bunlar şimdiden bölündü bile.
Büyüdüğümde ben de sportif direktör olmak istiyorum.
Kombineyi 3-5 ver bak nasıl rekor kırıyorsun satış sayısında!
Böyle bir salata durumu mevcut.
Kim konuşuyor belli değil. Konuşan neden konuşuyor; o da belli değil. Konuşan ne konuşuyor; o bile belli değil. Yakışmadı kurumsal kimliğe!...
Bir basın sözcüsü transfer etmemiz gerekir öncelikle... Daha sonra forvet transfer ederiz. Copa America'dan sonra patlatırız bombaları. Zaten kampa erken katılan yeni yabancı transfere iyi gözle bakmazlar bu ülkede. Öyle yıldız mı olur?
O değilde imparatore del leon della bosphore ne yapmaktadır acaba? Gerçi adamın oturup transfer görüşmesi yapmasını beklemiyoruz. En azından başkanı çeksin kenara, kulağına bişiler desin.
Keşke 10 gün sonra hepimiz göt olsak.
Gerçek Zaytung Haberleri #1:Grup sekse almayan eşini öldüren kocaya müebbet
Cümle komplike.
Anlaşılması ve hazmedilmesi için bir süre oturup düşünmek lazım. Sanırım haber de sallama olabilir. Yani şakaysa hiç komik değil ama gerçekse cidden komik bir durum.
Gerçek olabilme ihtimali karşısında hazırladığım kelimelerim:
Ne kadar masumane hayatlarımız var. Cem Yılmaz'ın bir repliği geliyor aklıma: hani marjinal olan bizdik. Bu ülkede marjinallik sıradan bir şey haline gelmiş. Herkesin içinde bir şeytan var sanırım. Yolda, markette, trafikte karşılaştığım insanların, nereye gittiklerini, akşam evde neler yaptığını düşünmek bile istemiyorum.
Bu nasıl bir cinayettir? Bu nasıl bir savunmadı? Bu nasıl bir bahanedir?
Emrah K. denilen şahsın bu noktada durumu nedir? Bu arkadaş sadece şahit midir?
Şaka olması durumunda hazırladığım kelimelerim:
İşiniz gücünüz yok mu arkadaşım sizin? İşin içinde sex olunca fantezilerde sınır tanınmıyor. Aynı yaratıcılığı başka yerlerde de görmek isterdik.
Haberin Linki
Daha açıklayıcı bir link
Anlaşılması ve hazmedilmesi için bir süre oturup düşünmek lazım. Sanırım haber de sallama olabilir. Yani şakaysa hiç komik değil ama gerçekse cidden komik bir durum.
Gerçek olabilme ihtimali karşısında hazırladığım kelimelerim:
Ne kadar masumane hayatlarımız var. Cem Yılmaz'ın bir repliği geliyor aklıma: hani marjinal olan bizdik. Bu ülkede marjinallik sıradan bir şey haline gelmiş. Herkesin içinde bir şeytan var sanırım. Yolda, markette, trafikte karşılaştığım insanların, nereye gittiklerini, akşam evde neler yaptığını düşünmek bile istemiyorum.
Bu nasıl bir cinayettir? Bu nasıl bir savunmadı? Bu nasıl bir bahanedir?
Emrah K. denilen şahsın bu noktada durumu nedir? Bu arkadaş sadece şahit midir?
Şaka olması durumunda hazırladığım kelimelerim:
İşiniz gücünüz yok mu arkadaşım sizin? İşin içinde sex olunca fantezilerde sınır tanınmıyor. Aynı yaratıcılığı başka yerlerde de görmek isterdik.
Haberin Linki
Daha açıklayıcı bir link
Hangover Part II
aslında film tam bir remake.
stu ve orospuları...
alan ve takıntıları...
kayıp...
chow'un sıçrayışı...
isim benzerliği...
Filmdeki hemen hemen her hareket veya sahne ilk filmde de vardı. Sadece mekan değişik. Bazı sahnelerde bir adım ileriye gitmişler. Bazı sahnelerde ise sadece eylem değişmiş.
Hazır ilk film çok tutmuşken biraz daha para kazanmak için yapılmış komik bir film. Sonuç itibariyle komik. Ama aynı hareketler ile bir üçüncüsü çok zor tutar.
Ama tuttuğum bir replik vardı:
Bangkok has him now and she'll never let him go.
stu ve orospuları...
alan ve takıntıları...
kayıp...
chow'un sıçrayışı...
isim benzerliği...
Filmdeki hemen hemen her hareket veya sahne ilk filmde de vardı. Sadece mekan değişik. Bazı sahnelerde bir adım ileriye gitmişler. Bazı sahnelerde ise sadece eylem değişmiş.
Hazır ilk film çok tutmuşken biraz daha para kazanmak için yapılmış komik bir film. Sonuç itibariyle komik. Ama aynı hareketler ile bir üçüncüsü çok zor tutar.
Ama tuttuğum bir replik vardı:
Bangkok has him now and she'll never let him go.
20 Haziran 2011 Pazartesi
Bahçede Sinek Kafe (Büyükada)
Haziran ayının bir pazar günü bisikletlerimizi aldık sırtımıza, Büyükada'ya gittik. Gerçi burada gittik mi yoksa gitme gafletinde bulunduk mu desem kararsızım. Yazın hafta sonu Büyükada: çok kalabalık. İnsan, bisiklet, fayton, ses... hepsinden o kadar çok vardı ki!
Ama yine de, bisiklet turu arasında soluklanacak ve bir şeyler atıştıracak güzel bir mekan gördük. Bahçede Sinek Kafe. İskeleye indikten sonra, adanın merkezinden arka tarafına doğru sol taraftan gidilince daha yakın. İşletmecileri de gayet tatlı hanımlar. Fiyatlar da iyi.
Mekanın üst tarafında gitmedik. Biraz yorulmuştuk çünkü. Kendimizi gölgeye bıraktık ve dinlendik. Sessiz, sakin ve adanın hafta sonu gürültüsünden uzak, sanki hafta içi tatildeymişsiniz gibi hissettiren bir yer. Bu kadar da iyi mi? Biz çok yorgunduk; sessizlik iyi geldi.
Ayrıca sayın Adalar belediyesi, bisiklet ve faytonları birbirinden ayrı tutabilirsiniz. Yollarınız bu müsait. Tek yapmanız gerek çizgi çizmeniz ve biraz denetlemeniz. Yoksa fayton altında kalan bisikletli haberlerini görmeniz yakın. Zaten faytonlarda bisikletlerin yanından öyle bir geçiyorlar ki; sanki bisikletler kendilerinin kazancını azaltan rakip müessese çalışanları!
Vel hasıl kelam, yaz mevsiminde İstanbul zor bir şehir.
Ama yine de, bisiklet turu arasında soluklanacak ve bir şeyler atıştıracak güzel bir mekan gördük. Bahçede Sinek Kafe. İskeleye indikten sonra, adanın merkezinden arka tarafına doğru sol taraftan gidilince daha yakın. İşletmecileri de gayet tatlı hanımlar. Fiyatlar da iyi.
Mekanın üst tarafında gitmedik. Biraz yorulmuştuk çünkü. Kendimizi gölgeye bıraktık ve dinlendik. Sessiz, sakin ve adanın hafta sonu gürültüsünden uzak, sanki hafta içi tatildeymişsiniz gibi hissettiren bir yer. Bu kadar da iyi mi? Biz çok yorgunduk; sessizlik iyi geldi.
Ayrıca sayın Adalar belediyesi, bisiklet ve faytonları birbirinden ayrı tutabilirsiniz. Yollarınız bu müsait. Tek yapmanız gerek çizgi çizmeniz ve biraz denetlemeniz. Yoksa fayton altında kalan bisikletli haberlerini görmeniz yakın. Zaten faytonlarda bisikletlerin yanından öyle bir geçiyorlar ki; sanki bisikletler kendilerinin kazancını azaltan rakip müessese çalışanları!
Vel hasıl kelam, yaz mevsiminde İstanbul zor bir şehir.
15 Haziran 2011 Çarşamba
Futbol Totemleri #1 Johan Puig
Totem yapmak ekşisözlükte joel isimli yazar tarafından "uğur getirmesi için yapılan abuk subuk hareketler. bunu yapan da kabul eder ama, ya tutarsa diye devam eder" şeklinde tanımlanmış. Gayet net açıklamış hareketi arkadaş.
Şimdi futbolda yapılan ilginç totemler üzerine biraz araştırıp yazmak istiyorum. Bu yazıların ilki barcelonalı bir taraftar hakkında : Johan Puig.
Hikayemiz, Johan Puig'in puro fabrikası sahibi olan babasının 1973 yılında bir citroen 2cv almasıyla başlıyor. 17 Şubat 1974 günü johan ve babası bu araçla camp noi çevresinde tur atarlar. Aynı gece Barcelona ezeli rakibi Real Madrid karşısında 18 sene sonra, Asensi 2, Cruyff 1, Juan Carlos 1, Sotil 1 golleriyle 0-5 gibi bir farka ulaşır. Bu mucizeden sonra baba ve oğul her hafta camp noi çevresinde citroen 2cv arabalarıyla tur atmaya başlarlar. Aslında, bu kısa araba turu, baba ve oğulun beraber geçirdikleri tek zamandır. Çünkü puro fabrikası sebebiyle baba Puig çok ama çok yoğundur.
İçeride veya dışarıda her maç öncesi aynı araba ve aynı güzergahta yapılan bu kısa tur, 2002 yılında baba Puig'in vefatına kadar devam eder.
Johan babasının ölümünden sonra bu ritüeli devam ettirir. Ama iki farkla: her maç öncesi değil artık her gün tur atar ve günde attığı tur sayısı 50'dir. Arabasında bulunan tur sayacı 80000'i devirmiş. Johan trafik ışıklarında araba camı silen Paquita ile bu turu sayesinde tanışmıştır.
Bu muhteşem hikayenin elbette filmi de çekilmiş:link
2002 yılından beri Barcelon'nın başarısını total futbola, Xavi'ye, Messi'ye, İniesta'ya bağlayanlar umarım ne kadar yanıldıklarının farkındadırlar.
Şimdi futbolda yapılan ilginç totemler üzerine biraz araştırıp yazmak istiyorum. Bu yazıların ilki barcelonalı bir taraftar hakkında : Johan Puig.
![]() |
| Citroen 2 Cv(2 Chevaux) |
İçeride veya dışarıda her maç öncesi aynı araba ve aynı güzergahta yapılan bu kısa tur, 2002 yılında baba Puig'in vefatına kadar devam eder.
Johan babasının ölümünden sonra bu ritüeli devam ettirir. Ama iki farkla: her maç öncesi değil artık her gün tur atar ve günde attığı tur sayısı 50'dir. Arabasında bulunan tur sayacı 80000'i devirmiş. Johan trafik ışıklarında araba camı silen Paquita ile bu turu sayesinde tanışmıştır.
Bu muhteşem hikayenin elbette filmi de çekilmiş:link
2002 yılından beri Barcelon'nın başarısını total futbola, Xavi'ye, Messi'ye, İniesta'ya bağlayanlar umarım ne kadar yanıldıklarının farkındadırlar.
14 Haziran 2011 Salı
NO-NTVSPOR!
Ntvspor web sitesinin maç sonrası ekranı! Şampiyon Fenerbahçe Ülker...
Bu kadar da olmaz! Tamam, önceden hazırlamış olabilirsin, kendi beklentilerin dahilinde. Ama beklentileri boşa çıkaran bu takımı sadece "pes etmemek" seviyesinde değerlendirmek de ayıptır, günahtır. Sehven yapılmıştır. Alıştık sehvene!... Rahvan giden hayatımızda sehven yaşıyoruz zaten.
Keyif devam ediyor...
Fenerbahçe Ülker : 71-72 Galatasaray CC
bir önceki maçı kazanmış olsaydık şimdi şampiyonluk maçına çıkıyor olacaktık. Spormax yorumcularına da ayrıca büyük sitemim var! bu galibiyeti tamamen Fenerbahçe Ülker'in ataletine bağladılar ya! Biraz tarafsız olunması gerekir. İstersen atadan babaya fenerli ol!. Ama yeri gelince karşı tarafı takdir et. belki Fenerbahçe bir sonraki maçı kazanıp şampiyon olacak. Belki Galatasaray 3-2 yapacak durumu. Güzel basketbol izliyoruz son 2 haftadır. Tadını çıkartmak varken saçma sapan yorumlarla hepimizi çileden çıkartıyorlar.
Kaya Peker için de bir iki çift laf hazırladım: vuruyor, tutuyor, itiyor... futbol savunması gibi yapıyor savunmayı. Emre Aşık'ın savunma taktiklerini uygulamaya başlayabilir yakında...
Teşekkürler Galatasaray. Herşey çok güzel... Şampiyon olmasak bile herşey inanın çok güzel.
bir önceki maçı kazanmış olsaydık şimdi şampiyonluk maçına çıkıyor olacaktık. Spormax yorumcularına da ayrıca büyük sitemim var! bu galibiyeti tamamen Fenerbahçe Ülker'in ataletine bağladılar ya! Biraz tarafsız olunması gerekir. İstersen atadan babaya fenerli ol!. Ama yeri gelince karşı tarafı takdir et. belki Fenerbahçe bir sonraki maçı kazanıp şampiyon olacak. Belki Galatasaray 3-2 yapacak durumu. Güzel basketbol izliyoruz son 2 haftadır. Tadını çıkartmak varken saçma sapan yorumlarla hepimizi çileden çıkartıyorlar.
Kaya Peker için de bir iki çift laf hazırladım: vuruyor, tutuyor, itiyor... futbol savunması gibi yapıyor savunmayı. Emre Aşık'ın savunma taktiklerini uygulamaya başlayabilir yakında...
Teşekkürler Galatasaray. Herşey çok güzel... Şampiyon olmasak bile herşey inanın çok güzel.
Formamla sandığa gittim!...
Gittim gitmesine ama pek bir işe yaramadı.
Bardağın dolu tarafına da bakabiliriz. Bir adet %50 daha var sonuç olarak.
Basında çıkmayan usulsüz oylama haberleri;
haber bültenlerinde gördüğümüz, üzerinde hazır oy pusulası bulunmasına rağmen, polis tarafından otobüsle oy verilen ortamdan kaçırılan ama pek üzerinde durulmayan bayan;
müşahitlere karşı olumsuz davranışlar;
;
;
;
.
ve daha niceleri...
Neticede seçim olmuştur. İptali konusunda yapılacak her hareket hazım sorunu olarak lanse edilecektir. Benim merak ettiğim ise bu devirde bu tarz işler oluyorsa, bundan evvelki seçimlerde Allah muhafaza neler neler olmuştur.
Ampul sönmedi velhasıl!...
Bardağın dolu tarafına da bakabiliriz. Bir adet %50 daha var sonuç olarak.
Basında çıkmayan usulsüz oylama haberleri;
haber bültenlerinde gördüğümüz, üzerinde hazır oy pusulası bulunmasına rağmen, polis tarafından otobüsle oy verilen ortamdan kaçırılan ama pek üzerinde durulmayan bayan;
müşahitlere karşı olumsuz davranışlar;
;
;
;
.
ve daha niceleri...
Neticede seçim olmuştur. İptali konusunda yapılacak her hareket hazım sorunu olarak lanse edilecektir. Benim merak ettiğim ise bu devirde bu tarz işler oluyorsa, bundan evvelki seçimlerde Allah muhafaza neler neler olmuştur.
Ampul sönmedi velhasıl!...
Merhamet ve Kibir
Bu iki kelimenin biri diğerinden çok ama çok farklı gibi duruyor! Ama, merhamette kibre giden bir yol mevcutmuş.Aşırı merhamet bir çeşit kibir olarak algılanabilir. Karşımızdaki insana acımaya varan aşırı merhamet duygusu yürütmemiz, kendimiz yüceltmemizdir.
İyilik içerisindeki kötülüğü bulduk. Aslında, iyiliğin içerisinde kötülük, yin ve yang bozulunca meydana çıkıyor. Denge bozulduğu zaman, kendimizi olmamız gereken yerin başlangıç noktasına göre tam simetriğinde buluyoruz. Ne demiş atalarımız: her şeyin azı karar çoğu zarar...
Sorun kibrin içerisinde iyiliği çıkarabilmek. Fazla iyilikten maraz doğar. Bu aşikar! Her iyiliğin aşırı dozu bünyeye dokunabilir. Ama kötülüklerden nasıl görünür bir iyilik çıkabilir?
13 Haziran 2011 Pazartesi
Pazar ve Pazarcı
Pazarcıdan kazık yediğimize mi; yiyemediğimiz meyvelere mi yanalım?...
Pazarcının şerefsizliğine mi; bu yaşta adam gibi pazar yapamadığıma mı üzüleyim?
Çürük çarık, hormonlu, kokusuz çilekleri yiyemedik. Erikleri geçtim. Biraz yenebiliyordu. Allah'tan kiraz almamışız yarısı kurtlu çıkardı büyük ihtimalle.
En çok koyan ise yiyemediğim meyveleri o sıcak altında pazardan eve taşımak olacaktı ki; en azından pazara arabayla gitmiştik...
Pazarda, sadece semiz otunu satan dedenin yüzüne aldandık. 50 kuruşa, çamurlu mu çamurlu semiz otu aldık. Bir avuç yiyebildik.
Geçen hafta 5 TL'ye eşofman altı almıştım. Ne ağı düzgün çıktı, ne paçaları...
Karpuzlarda da bir farklılık var bu sene. İki tane aldım şimdiye kadar. İkisi de iyi idi; ama, içleri geçkin çıktı.
Meğerse zaman kötüymüş. Ya da biz çok safız...
Pazarcının şerefsizliğine mi; bu yaşta adam gibi pazar yapamadığıma mı üzüleyim?
Çürük çarık, hormonlu, kokusuz çilekleri yiyemedik. Erikleri geçtim. Biraz yenebiliyordu. Allah'tan kiraz almamışız yarısı kurtlu çıkardı büyük ihtimalle.
En çok koyan ise yiyemediğim meyveleri o sıcak altında pazardan eve taşımak olacaktı ki; en azından pazara arabayla gitmiştik...
Pazarda, sadece semiz otunu satan dedenin yüzüne aldandık. 50 kuruşa, çamurlu mu çamurlu semiz otu aldık. Bir avuç yiyebildik.
Geçen hafta 5 TL'ye eşofman altı almıştım. Ne ağı düzgün çıktı, ne paçaları...
Karpuzlarda da bir farklılık var bu sene. İki tane aldım şimdiye kadar. İkisi de iyi idi; ama, içleri geçkin çıktı.
Meğerse zaman kötüymüş. Ya da biz çok safız...
Arya Stark
Kılıç sesi ile uçup giden güvercinlerin ardından, güçsüzlüğün ve çaresizliğin bakışı...
Kitabını da aldım ben bu dizinin. Şimdi izlediğim yerleri okumakta biraz sıkılıyorum ama kitapta çok daha fazla ayrıntı var. İlk kitabı bitirebilirsem ikinci kitap su gibi akacaktır.
Önümüzdeki hafta sezon finali var. Sadece 7 gün var sezon finaline... şimdi diziyi unutmam gerekli; çünkü başka türlü bu 7 gün zor geçecektir. Hafta sonu Ankara'da olacağım. 2 günü sayma. aslında 4 gün kalmış. Yarın bir sürü iş güç, toplantı vs...
Takip edilesi,10 numara dizi! Hele bir Joffrey var ki! Veledi zina... Zinadan da öte.
Bu dizide Sibel Kekilli bile oynadı arkadaş. Daha ne olsun ki?
9 Haziran 2011 Perşembe
Seninki kaç santim?
Benim köyüm bir balıkçı köyü.
Şimdi artık tarıma yöneldiler. Aslında, kendileri sebep oldular buna. Trol çekerek denizin anasını ağlattılar. Şimdi onları eğitim eksikliği nedeniyle yapamadığını biz yapmalıyız.
Levrek, hamsi, kalkan
kader anı Haziran
ben eyleme katıldım
keşke sen de katılsan
kac santim
Türkiye'de avlanması ve satılması yasal balık boylarına uyulmadığını balık pazarlarında gördüğümüz yavru balıklardan anlamak mümkün. Örnek mi? Lüferin en az bir kez üreyebilmesi için minimum 20 ila 24 cm'e ulaşması gerekirken bugün yasal avlanma boyu 14 cm olarak verilmiştir. Yani aslında yavrusu olan çinekop boyu. Aynı şekilde palamutun üreme boyu 38 cm ila 42 cm arasında iken yasal avlanma boyu 25 cm dir!
Bu durum açıkça gösteriyor ki, denizlerimizdeki biyoçeşitliliğin korunmasını sağlayacak ciddi bir yönetim planına ihtiyaç duyulmaktadır. Ticari balık türlerinin yumurtlama ve gelişme alanlarının deniz rezervi olarak korunması da en etkin yöntemlerden biridir. Hep birlikte, Tarım Bakanlığı'nın acilen balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarını bilimsel temellere oturtmasını sağlayalım. Yavru balık satmayın, almayın, tüketmeyin, denizlerimizin geleceğini korumaya yardım edin. Eyleme katılın!
Şimdi artık tarıma yöneldiler. Aslında, kendileri sebep oldular buna. Trol çekerek denizin anasını ağlattılar. Şimdi onları eğitim eksikliği nedeniyle yapamadığını biz yapmalıyız.
Levrek, hamsi, kalkan
kader anı Haziran
ben eyleme katıldım
keşke sen de katılsan
kac santim
Greenpeace sayfasından:
Bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda.
2050 yılına geldiğimizde ise dünyadaki balık stokları tükenecek. Türkiye'de durum farklı değil...Balık stoklarımız ve balıkçılık can çekişiyor. Endüstriyel avcılık arttıkça, yumurtlama zamanları ve yerlerinde avlanıldıkça balık stokları hızla azalıyor, balıklar azaldıkça daha çok yavru balık avlanmaya ve satılmaya başlanıyor. Yavru balık avlandıkça ve satışı devam ettikçe de türler üremeye fırsat bulamadığı için durum daha da vahim hale geliyor.Küçük Balık Yoksa Büyük Balık da Yok!
Henüz üreme olgunluğuna, boyuna erişmemiş yavru balıkların avlanması, satılması, tüketilmesi deniz kaynaklarının ziyan edilmesidir. Olgunluk çağına gelen bir balığın her yumurtladığında binlerce balık ürettiği unutulmamalıdır. Her canlı en az bir kez üreme hakkına sahiptir, ve eğer yarın da denizlerimiz de balık türleri olmasını istiyorsak acilen balık boylarına önem vermeliyiz. Ayrıca anaç balıklar boyut olarak büyüdükçe daha da fazla yumurta verirler, işte bu yüzden balıklar için her cm. hayati derecede önemlidir.Türkiye'de avlanması ve satılması yasal balık boylarına uyulmadığını balık pazarlarında gördüğümüz yavru balıklardan anlamak mümkün. Örnek mi? Lüferin en az bir kez üreyebilmesi için minimum 20 ila 24 cm'e ulaşması gerekirken bugün yasal avlanma boyu 14 cm olarak verilmiştir. Yani aslında yavrusu olan çinekop boyu. Aynı şekilde palamutun üreme boyu 38 cm ila 42 cm arasında iken yasal avlanma boyu 25 cm dir!
Bu durum açıkça gösteriyor ki, denizlerimizdeki biyoçeşitliliğin korunmasını sağlayacak ciddi bir yönetim planına ihtiyaç duyulmaktadır. Ticari balık türlerinin yumurtlama ve gelişme alanlarının deniz rezervi olarak korunması da en etkin yöntemlerden biridir. Hep birlikte, Tarım Bakanlığı'nın acilen balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarını bilimsel temellere oturtmasını sağlayalım. Yavru balık satmayın, almayın, tüketmeyin, denizlerimizin geleceğini korumaya yardım edin. Eyleme katılın!
Formamla sandığa gidiyorum.
Pazar günü, gönül verdiğim formamla kullanacağım oyumu. rengimi belli edeceğim.Neden mi?
özhan canaydın’ın karşımızda naif ve güçsüz duruşu dün gibi aklımda.(erdoğan bayraktar-toki başkanı)
basbakanı tt arenada yuhlayanların babaları bellı degıldır buna emınım....(selim terzi-i.b.b spor aş. gmy)
100'lerce trilyon harcandı o stadyum için, rüya bir proje gerçekleşti BAŞBAKAN sayesinde. İdraktan mahrum sefillere yazıklar olsun!...(samsun milletvekili)
ve daha niceleri için....
Biz de pazar günü erken çıkacağız, üzerimize düşen görevi yaptıktan sonra...
GSCC
Bizler için bu finalin önemi, karşı tarafın kendisinin belirlediği 5 branşta şampiyonluk kazanmasını engellemek değil....
Bu finalin önemi 21 sene sonra ulaşılmasındadır.
Bu finalin önemi 21 sene sonra ulaşılmasındadır.
Galatasaray'da Transfer
Öncelikle bu yazıyı yazarken söylemem gerekir ki içeriden haber alabilecek bir haber kaynağım, bağlantım, yönetimden tanıdığım, gazeteci arkadaşım vs. yok!
Her sezon olduğu gibi bu sezon da transfer furyasına kapıldık. Haldun Üstünel gibi biri de olsaydı bu kadronun içerisinde o zaman belki çok daha fazla olurdu beklenti.
Şimdi bu beklenti ve basının bu yoğun beklentiyi kullanma sebebi ise tamamen yeni yönetimdir. Seçim olmasaydı Galatasaray bu kadar transfer konusunda ön plana çıkmazdı. Yeni yönetim de var olan mali tabloyla çok büyük transfer yapamayacağını açıkladı açıkçası. Yapılacak genel kurulda borçlanmak için yetki isteyeceklerdir. Fakat, Ünal Aysal'ın nakit yönetimi konusunda kulübün anlayışını değiştireceğini inanıyorum.
Gelelim transferlere: Selçuk ve Elmander. Bonservisi yok.
Olası transfer: Ceyhun. Bonservisi yok. gereği tartışılır. eğer kendisini geliştirip Mehmet Topal gibi avrupaya transfer olabilecek seviyeye gelebilirse ne ala.
Olası transfer: Kim Kallström. Kan yapar. Gerçi bu adam da yıllardan beri Galatasaray transfer listesinde sanırım.
Olası transfer: Drogba. Geleceğine inanmıyorum. Aslında istemiyorum da. Elimizde 1 milyon tane forvet oldu. O gelirse Baros gider. Gerçi Yalçın Dümer belki şu sıralarda Abdi İpekçi Spor Salonuna dikkat çekmemesi için taksi ile getiriyor olabilir. Ekşisözlük'te gördüğü entryleri gerçek zanneden bir insan sanırım kendisi.
Olası transfer: Muslera. İnşallah.
Yapılması gereken transfer ise mutlaka ve mutlaka stoperdir. Kaleci zaten Allah'ın emri ama defansa takviye de bir o kadar elzem.
Yardımcıların seçimi konusunda Taffarel konusunda Fatih Terim'i kutluyorum. Ümit Davala konusunda ise Hasan Şaş'a göre daha az tedirginim.
Umarım medyaya yansıyan gibi uzun döneme dayalı bir hareket planı mevcuttur.
Klose konusu ise inanmak istemediğim bir acemilik!...
Her sezon olduğu gibi bu sezon da transfer furyasına kapıldık. Haldun Üstünel gibi biri de olsaydı bu kadronun içerisinde o zaman belki çok daha fazla olurdu beklenti.
Şimdi bu beklenti ve basının bu yoğun beklentiyi kullanma sebebi ise tamamen yeni yönetimdir. Seçim olmasaydı Galatasaray bu kadar transfer konusunda ön plana çıkmazdı. Yeni yönetim de var olan mali tabloyla çok büyük transfer yapamayacağını açıkladı açıkçası. Yapılacak genel kurulda borçlanmak için yetki isteyeceklerdir. Fakat, Ünal Aysal'ın nakit yönetimi konusunda kulübün anlayışını değiştireceğini inanıyorum.
Gelelim transferlere: Selçuk ve Elmander. Bonservisi yok.
Olası transfer: Ceyhun. Bonservisi yok. gereği tartışılır. eğer kendisini geliştirip Mehmet Topal gibi avrupaya transfer olabilecek seviyeye gelebilirse ne ala.
Olası transfer: Kim Kallström. Kan yapar. Gerçi bu adam da yıllardan beri Galatasaray transfer listesinde sanırım.
Olası transfer: Drogba. Geleceğine inanmıyorum. Aslında istemiyorum da. Elimizde 1 milyon tane forvet oldu. O gelirse Baros gider. Gerçi Yalçın Dümer belki şu sıralarda Abdi İpekçi Spor Salonuna dikkat çekmemesi için taksi ile getiriyor olabilir. Ekşisözlük'te gördüğü entryleri gerçek zanneden bir insan sanırım kendisi.
Olası transfer: Muslera. İnşallah.
Yapılması gereken transfer ise mutlaka ve mutlaka stoperdir. Kaleci zaten Allah'ın emri ama defansa takviye de bir o kadar elzem.
Yardımcıların seçimi konusunda Taffarel konusunda Fatih Terim'i kutluyorum. Ümit Davala konusunda ise Hasan Şaş'a göre daha az tedirginim.
Umarım medyaya yansıyan gibi uzun döneme dayalı bir hareket planı mevcuttur.
Klose konusu ise inanmak istemediğim bir acemilik!...
8 Haziran 2011 Çarşamba
9 Haziran 2011 18:00 / Anonymous
Geliyorlar...
Kimine göre sibermanda!
Aslında bu tarz tehditkar eylemleri hükümetlerin kabullenmesi çok zordur. Çünkü böyle bir taviz verdiği zaman, devamının geleceğini bilinir bir gerçektir. Bakalım bu eylemin sonucu nasıl olacak!...
Kimisi de kol kırılmalı yen içinde kalmalı diyor. O değilde arkadaşım, yen değil kol kalacak bizim içimizde bu gidişle.
Bekliyoruz...
7 Haziran 2011 Salı
Öyle Bir Geçer Zaman ki #3
Türk filmlerinde ne öğrendik: kusan kadın hamiledir.
Bu minvalde Caroline de kusmuştur; öyleyse hamiledir. Bir önceki postta yavan dediğim senaristlerden özür diliyorum.
Ben de bir türk dizisi senaristi olabilir miyim acaba? Kemalettin Tuğcu'nun romanlarından JJ Abramsa taş çıkaracak gerilimler yaratabilir miyiz? Ömer Seyfettin'in ibretlik öykülerini bir diziymişçesine birbirine bağlayabilir miyiz?
Hemen google destekli bir senaryo kuralım:
Bir çiftlik var. Daha doğrusu perili bir köşk. Kahyası da müştemilatta ailesi ile birlikte yaşıyor.
Çiftliğin kahyası, babamız, çiftlik sahiplerinden gördüğü bir iyiliğin, yaklaşık 5 bölüm boyunca bizans kahkahaları eşliğinde başına kakılması sonucu diyet olarak kolunu verir. Daha sonra tek kolu ile işine devam etmek durumundadır. Öylesine vakur, ölesiye gururlu...
Daha sonra kahyanın oğlu ile köşk sahibinin oğlu arasında bir kaşağı meselesi 5 bölüm daha verilir.
Sonra savaş çıkar. Kahya üzerinden başının vermeyen bir şehit hikayesinde işlenir. Fakat giden baş esareti engelleyemez. Esir düşen köşk sahibi ya da kahyanın büyümüş oğlu da bir forsa serüvenine başlar. Tabii ki önce bir bomba uyarlaması da yapılabilir. Savaş da bir topuz hareketiyle biter.
çalışmak lazım buna.
Bu minvalde Caroline de kusmuştur; öyleyse hamiledir. Bir önceki postta yavan dediğim senaristlerden özür diliyorum.
Ben de bir türk dizisi senaristi olabilir miyim acaba? Kemalettin Tuğcu'nun romanlarından JJ Abramsa taş çıkaracak gerilimler yaratabilir miyiz? Ömer Seyfettin'in ibretlik öykülerini bir diziymişçesine birbirine bağlayabilir miyiz?
Hemen google destekli bir senaryo kuralım:
Bir çiftlik var. Daha doğrusu perili bir köşk. Kahyası da müştemilatta ailesi ile birlikte yaşıyor.
Çiftliğin kahyası, babamız, çiftlik sahiplerinden gördüğü bir iyiliğin, yaklaşık 5 bölüm boyunca bizans kahkahaları eşliğinde başına kakılması sonucu diyet olarak kolunu verir. Daha sonra tek kolu ile işine devam etmek durumundadır. Öylesine vakur, ölesiye gururlu...
Daha sonra kahyanın oğlu ile köşk sahibinin oğlu arasında bir kaşağı meselesi 5 bölüm daha verilir.
Sonra savaş çıkar. Kahya üzerinden başının vermeyen bir şehit hikayesinde işlenir. Fakat giden baş esareti engelleyemez. Esir düşen köşk sahibi ya da kahyanın büyümüş oğlu da bir forsa serüvenine başlar. Tabii ki önce bir bomba uyarlaması da yapılabilir. Savaş da bir topuz hareketiyle biter.
çalışmak lazım buna.
Öyle Bir Geçer Zaman ki #2
Senaristlere aslında biraz yavan davranmışlar.
Şimdi Cemile hamile kaldı. Aslında aynı zaman da Caroline'de hamile kalmış olsaydı işte o zaman tam bir dilemma ortaya çıkardı. Ali kaptan seçimini Caroline'den yana kullanırken, daha sonra Caroline'in başka birisinden hamile kaldığı ortaya çıkardı.
Ali Kaptan bu sırada yine Türk halkının yoğun beddualarına maruz kalırken, yapımcılarda ihya olurdu.
O yenge tiplemesi için ise tebrik ediyorum; hem karakteri yaratanı hem de oynayan hanımefendiyi. Yenge dediğin öyle olur...
Ayrıca Aylin'in kuzeni de anasının kızı olduğunu ispatlamış sanırım birkaç bölüm önce.
Evde annemler var, o yüzden dizileri takip modundayım. İlerleyen günlerde alternatif felaket çalışmalarında bulunmak isterdim ama yakında annemler gideceği için izleyemem herhalde...
Şimdi Cemile hamile kaldı. Aslında aynı zaman da Caroline'de hamile kalmış olsaydı işte o zaman tam bir dilemma ortaya çıkardı. Ali kaptan seçimini Caroline'den yana kullanırken, daha sonra Caroline'in başka birisinden hamile kaldığı ortaya çıkardı.
Ali Kaptan bu sırada yine Türk halkının yoğun beddualarına maruz kalırken, yapımcılarda ihya olurdu.
O yenge tiplemesi için ise tebrik ediyorum; hem karakteri yaratanı hem de oynayan hanımefendiyi. Yenge dediğin öyle olur...
Ayrıca Aylin'in kuzeni de anasının kızı olduğunu ispatlamış sanırım birkaç bölüm önce.
Evde annemler var, o yüzden dizileri takip modundayım. İlerleyen günlerde alternatif felaket çalışmalarında bulunmak isterdim ama yakında annemler gideceği için izleyemem herhalde...
Türkiye'de Proje Yöneticisi Olmak
Proje kelimesini artık herkes kullanıyor. Alakalı alakasız her şey proje...
Proje konusunda biz Türklerin en büyük sıkıntısı "kervan yolda düzülür" anlayışı.
Proje başlamadan önce kapsamı ve iş paketlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtirsiniz. Geliştirme önüme gelsin kullanmaya başlayalım o zaman ortaya çıkar eksiklikleri diye cevap verirler...
Bir şey söylesen tesiri yok; sussam gönül razı değil...
Proje konusunda biz Türklerin en büyük sıkıntısı "kervan yolda düzülür" anlayışı.
Proje başlamadan önce kapsamı ve iş paketlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtirsiniz. Geliştirme önüme gelsin kullanmaya başlayalım o zaman ortaya çıkar eksiklikleri diye cevap verirler...
Bir şey söylesen tesiri yok; sussam gönül razı değil...
6 Haziran 2011 Pazartesi
Yeni Diziler
Evet, Lost ile başlayan yabancı dizi çılgınlığımız süratle devam ediyor. Amerikalı yapımcılar acaba Türkiye'de her dizinin bu kadar izlendiğini biliyorlar mıdır?
Fatmagül'e bok atarız ama fringe yayınlansın diye tırnaklarımızı yeriz.
Vay efendim bir kitabın her sayfasını bir bölüm olarak çekmişler diye Yaprak Dökümü'nü eleştiririz ama House 7 sezon daha yayınlansa gözümüz kırpmadan izleriz.
Ama izlettiriyor meretler arkadaşım...
Gelelim yeni sezona....
Eylül 2011 Terranova...
Spielberg'in yeni dizisi. Bir fox yapımı. İlk bölüme 10-20 milyon $ harcandığından bahsediliyor. Spielberg sanırım bilim kurgu dalında James Cameron'dan bayrağı devralmaya çalışıyor.
Dizide dinozor var.. Daha ne olsun.
Ocak 2012 Alcatraz...
Bir JJ Abrams yapımı...Fringe sanırım o zamana kadar toparlar ve sona doğru akmaya başlar. Yok JJ hop o dizideyim hop bu dizideyim...
Hurley kadrodaymış...
Bu kadar önceden neden fragman yayınlarlar anlamadım. İnsan biraz izleyiciyi de düşünür. Bu show business olayında hiç acıma yok!...
Zaten izlediklerimiz: Fringe, Merliln, TWD, House MD, Game of Thrones...
Gelsin, daha da gelsin...
Fatmagül'e bok atarız ama fringe yayınlansın diye tırnaklarımızı yeriz.
Vay efendim bir kitabın her sayfasını bir bölüm olarak çekmişler diye Yaprak Dökümü'nü eleştiririz ama House 7 sezon daha yayınlansa gözümüz kırpmadan izleriz.
Ama izlettiriyor meretler arkadaşım...
Gelelim yeni sezona....
Eylül 2011 Terranova...
Spielberg'in yeni dizisi. Bir fox yapımı. İlk bölüme 10-20 milyon $ harcandığından bahsediliyor. Spielberg sanırım bilim kurgu dalında James Cameron'dan bayrağı devralmaya çalışıyor.
Dizide dinozor var.. Daha ne olsun.
Ocak 2012 Alcatraz...
Bir JJ Abrams yapımı...Fringe sanırım o zamana kadar toparlar ve sona doğru akmaya başlar. Yok JJ hop o dizideyim hop bu dizideyim...
Hurley kadrodaymış...
Bu kadar önceden neden fragman yayınlarlar anlamadım. İnsan biraz izleyiciyi de düşünür. Bu show business olayında hiç acıma yok!...
Zaten izlediklerimiz: Fringe, Merliln, TWD, House MD, Game of Thrones...
Gelsin, daha da gelsin...
5 Haziran 2011 Pazar
Değişim
Kendisinin 5 sene öncesine göre değiştiğini iddia eden bir kişi, rakibinin 60 sene öncesine ait işlerini eleştiriyor; yine rakibinin "yeni" sıfatını kabul etmeyip sürekli geçmişten dem vuruyor. Burada olmayan şey samimiyettir.
Bu durumdan daha da kötüsü ise bu söylevlerin meydanlara toplanan kişiler tarafından alkışlanması.
Allah sonumuzu hayretsin.
Bu durumdan daha da kötüsü ise bu söylevlerin meydanlara toplanan kişiler tarafından alkışlanması.
Allah sonumuzu hayretsin.
Roland Garros 2011 Finali
Federer kaybetti, üzüldüm.
Mükemmel bir maç oldu. Erkekler tenis maçlarını izledikten sonra kadınların maçları biraz yavan kalıyor. Özellikle tenisin "el classico" maçları! :)
Federer için 3 nokta vardı sanırım maç içerisinde:
5-2 öne geçtiği ilk seti 7-5 vermesi.
İkinci setteki tie break!
Ve son setteki kullanamadığı 3 servis kırma şansı...
Federer, Nadal'a çok daha teknik oynuyor ama ben hayatımda Nadal gibi hırslı bir insan görmedim. belki Nihat Doğan:) Adam hem hırslı, hem istikrarlı hem de iyi oynuyor bu oyunu.
Federer back-hand konusunda oldukça yol katetmiş. Ama maçın ilk setinde psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi, toprak kort faktörü ve inatçı oyunu ile Nadal o kupayı ısırmayı hakketti.
Federer artık 29 yaşında. Kondisyonu daha ne kadar bu gibi üst seviye maçlar için yeteli olur bilemeyiz. Sanırım, artık Djokovic ve Nadal mücadelesi "el classico" unvanını alacak.
Vel hasıl, mükemmel bir maçtı.
Mükemmel bir maç oldu. Erkekler tenis maçlarını izledikten sonra kadınların maçları biraz yavan kalıyor. Özellikle tenisin "el classico" maçları! :)
Federer için 3 nokta vardı sanırım maç içerisinde:
5-2 öne geçtiği ilk seti 7-5 vermesi.
İkinci setteki tie break!
Ve son setteki kullanamadığı 3 servis kırma şansı...
Federer, Nadal'a çok daha teknik oynuyor ama ben hayatımda Nadal gibi hırslı bir insan görmedim. belki Nihat Doğan:) Adam hem hırslı, hem istikrarlı hem de iyi oynuyor bu oyunu.
Federer back-hand konusunda oldukça yol katetmiş. Ama maçın ilk setinde psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi, toprak kort faktörü ve inatçı oyunu ile Nadal o kupayı ısırmayı hakketti.
Federer artık 29 yaşında. Kondisyonu daha ne kadar bu gibi üst seviye maçlar için yeteli olur bilemeyiz. Sanırım, artık Djokovic ve Nadal mücadelesi "el classico" unvanını alacak.
Vel hasıl, mükemmel bir maçtı.
4 Haziran 2011 Cumartesi
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
10 numara yer...
Sağından solunda hatta içinden sayısız defa geçmişizdir; ama, oradan geçmemişiz. Böyle bir yerin var olduğunu otoban çamlıca gişelerinden çıktıktan sonra, kadıköy tarafına dönerken sağda duran arabaları merak ede ede öğrendim. Daha sonra bir şekilde pekişti bu konudaki bilgim. Gitmek bugüne kısmetmiş. Ama fotoğraf makinesiniz gidilmemesi gerekli. Çok üzülüyor insan.
Ataşehir Migros göbeğinde batı ataşehire doğru giderken polis karakolunun geçince solda kalıyor girişi. Önceden otobanın kenarındaydı. Şimdiki yeri daha iyi olmuş.
Pazar sabahları süper kahvaltılık mekan. Tabelalarda çimlere basınız yazısı var. Yani daha nasıl anlatabilirim:):)
Yat çimenlere, çıplak ayakla gez; çayını, çöreğini, her şeyini al, git dinlen...
İstanbul'da saklı bahçeymiş gerçekten.
Çay çorba satan bir yer yok içeride. Tedarikli gitmek gerekli...
Sağından solunda hatta içinden sayısız defa geçmişizdir; ama, oradan geçmemişiz. Böyle bir yerin var olduğunu otoban çamlıca gişelerinden çıktıktan sonra, kadıköy tarafına dönerken sağda duran arabaları merak ede ede öğrendim. Daha sonra bir şekilde pekişti bu konudaki bilgim. Gitmek bugüne kısmetmiş. Ama fotoğraf makinesiniz gidilmemesi gerekli. Çok üzülüyor insan.
Ataşehir Migros göbeğinde batı ataşehire doğru giderken polis karakolunun geçince solda kalıyor girişi. Önceden otobanın kenarındaydı. Şimdiki yeri daha iyi olmuş.
Pazar sabahları süper kahvaltılık mekan. Tabelalarda çimlere basınız yazısı var. Yani daha nasıl anlatabilirim:):)
Yat çimenlere, çıplak ayakla gez; çayını, çöreğini, her şeyini al, git dinlen...
İstanbul'da saklı bahçeymiş gerçekten.
Çay çorba satan bir yer yok içeride. Tedarikli gitmek gerekli...
Ünal Aysal ve Galatasaray Transfer Anlayışı
Basında Galatasaray başkanı Sayın Ünal Aysal'a karşı bir arap şeyhi yaklaşımı mevcut. Sanki takımı Manchester City'nin sahibi Şeyh Mansur almış da kendi cebinden harcama yapıyor.Öncelikle şu unutulmamalı: Ünal Aysal Galatasaray'ın sadece başkanı. kendi cebinde kulübe kredi vermez. Vermesin de!... Kendi ticari nüfuzunu kullanarak kulübe geri ödemeli kaynak yaratabilir. geri ödeme planları uzun vadeli olabilir. Ya da profesyonel açıdan kulübe daha fazla kaynak yaratır!...
Öncelikle Elmander ve Selçuk İnan gibi iki başarılı hamle ile başlayan transfer çalışmaları sanki bu hızla sürecekmiş gibi algılanmıştır. Her gün internette yeni bir transfer haberi yok mu diye bakar olduk. Fakat bu iş böyle yürümüyor bilindiği üzere. Ünal Aysal sadece Drogba'nın ismini açıkladı. Ayrıca koşullarını da açıkladı: Drogba, Chelsea'den ayrılırsa...
Ersan Adem Gülüm konusu ise biraz karışık. Umarım Galatasaray bu transferden etik açıdan çekilmiştir. Gerçi Abdürrahim Albayrak'ın gayri profesyonel açıklamaları kafaları iyice karıştırdı. Gelse iyi olurdu; gelmedi iyi oldu. Galatasaray açısından bence bu konuda bir kayıp yok. Takım sadece Ersan Adem Gülüm'e endeksli değil nasıl olsa. Ama bu işin Galatasaray istedi de alamadı şeklinde oluştuğunu düşünmüyorum. Futbolcu istemediği bir kulübe gitmez bu kadar basit!...
Bize, hemen yarın futbolcu gerekmiyor. Bütün transferler kampa yetişsin yeter de artar biler...
Transfer ile ilgili her yönetici basına olur olmaz kafasına göre beyanat vermezse işin biraz daha profesyonel olduğu konusunda inandırıcı olabilir Galatasaray yönetimi.
3 Haziran 2011 Cuma
Satellite
Geçenlerde radyoda bir şarkıya rastgeldim.
Daha sonra da keşke o şarkı çıksa diye radyo kanallarını gezdim.
Arada sırada denk geldi, güzel güzel dinledim. Yeni bir şarkı, baya da güzel. İrlanda'lı bir kız herhalde diye düşünüyordum. Meğerse 2010 yılı Eurovision yarışmasının birinci olan şarkısını dinliyormuşum günlerden beri radyoda.
Askerlik çok şeyden uzak tutmuş beni. Lena Meyer-Landrut hakketmiş açıkçası. İyi şarkıymış...
Daha sonra da keşke o şarkı çıksa diye radyo kanallarını gezdim.
Arada sırada denk geldi, güzel güzel dinledim. Yeni bir şarkı, baya da güzel. İrlanda'lı bir kız herhalde diye düşünüyordum. Meğerse 2010 yılı Eurovision yarışmasının birinci olan şarkısını dinliyormuşum günlerden beri radyoda.
Askerlik çok şeyden uzak tutmuş beni. Lena Meyer-Landrut hakketmiş açıkçası. İyi şarkıymış...
Müdür Koltuğu
1980'li yıllardan kalma bir tamlama sanırım "müdür koltuğu". Şimdi artık müdürlerin koltukları ile çalışanların koltukları arasında çok da fark bulunmuyor. Emin olmamakla beraber, devlet dairelerinde halen müdürlerin kıymetli popoları daha yumuşak zeminler üzerinde konuşlanıyor olabilir. Çok uzun zaman oldu bir devlet dairesine gitmeyeli. Gerçi, dairesini bulmadan önce devletin kendisini bulmalıyım...
Devlet daireleri çeşit çeşit tabii ki. Kimileri vatandaşa direk hizmet verirken kimilerini konumları itibariyle dolaylı bir hizmet vermektedir. Bence müzelere dolaylı hizmet veren daireler sınıfında olsa gerek. Müze müdürlerinin de işi kıyak olsa gerek. Rahat yani...
Topkapı müzesinin müdürünün -haşmetmeapları devlet dairesinin en yüksek kıdemli memuru olduğu için- dairesinin envanterindeki en has demirbaşları kendisine ayırması abes değildir. O demirbaşı hangi tarihi şahsiyet kullanırsa kullansın. Fransız kralı XIV. Louis(başak bir Louis'de olabilir) masasında kahvaltı etmek elbette kendisinin hakkıdır.
Ama, koskoca padişah tahtını evine taşımaya çalışmasaydı bari...
Yusuf Benli ile ilgili çok da muhalif olmayan bir yazı yazmıştım daha önce ama bu yaptığı, tarih okumuş bir müze müdürüne yakışmaz yani... İlber Ortaylı'da bunu yalanlamadı.
Peki ya o lojman kapısı dar olmasaydı da o taht geçmiş olsaydı. Kimsenin ruhu duymazdı sanırım. Peki koskoca tahtı götürme cesaretine sahip birisini işe en büyük parçadan mı başlamıştır? İnsanın aklına türlü türlü şey geliyor.
Umarım doğru çıkmaz.
İşin bir diğer tarafı saray içerisinde lojman durumu. Sanki saray köşk müze çalışanları da müştemilatta oturuyor. Nasıl bir iştir bu anlamadım.
Devlet daireleri çeşit çeşit tabii ki. Kimileri vatandaşa direk hizmet verirken kimilerini konumları itibariyle dolaylı bir hizmet vermektedir. Bence müzelere dolaylı hizmet veren daireler sınıfında olsa gerek. Müze müdürlerinin de işi kıyak olsa gerek. Rahat yani...
Topkapı müzesinin müdürünün -haşmetmeapları devlet dairesinin en yüksek kıdemli memuru olduğu için- dairesinin envanterindeki en has demirbaşları kendisine ayırması abes değildir. O demirbaşı hangi tarihi şahsiyet kullanırsa kullansın. Fransız kralı XIV. Louis(başak bir Louis'de olabilir) masasında kahvaltı etmek elbette kendisinin hakkıdır.
Ama, koskoca padişah tahtını evine taşımaya çalışmasaydı bari...
Yusuf Benli ile ilgili çok da muhalif olmayan bir yazı yazmıştım daha önce ama bu yaptığı, tarih okumuş bir müze müdürüne yakışmaz yani... İlber Ortaylı'da bunu yalanlamadı.
Peki ya o lojman kapısı dar olmasaydı da o taht geçmiş olsaydı. Kimsenin ruhu duymazdı sanırım. Peki koskoca tahtı götürme cesaretine sahip birisini işe en büyük parçadan mı başlamıştır? İnsanın aklına türlü türlü şey geliyor.
Umarım doğru çıkmaz.
İşin bir diğer tarafı saray içerisinde lojman durumu. Sanki saray köşk müze çalışanları da müştemilatta oturuyor. Nasıl bir iştir bu anlamadım.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





















