16 Ekim 2011 Pazar

Yabancı Dizilerde Yeni Sezon

Ewt, dizi sezonu açılmıştır.
Hepimize hayırlısı olsun. Bu sene sezon arasında izlediğimiz bir iki dizi vardı:





1. Wilfred (Mükemmel)
2. Falling Skies (iç güveyinden hallice)
3. Kenny Powers : Eastbound & Down (Enteresan)

Yeni sezonda sepete eklediğimiz diziler de var:
1. Terranova: Spielberg ve dinozorları. Bakalım senaryo bizi nereye götürecek. Dere kenarlarında çizilmiş şekiller biraz Şili tarlalarını ve tanrıların arabalarını anımsattı.
2. White Collar: Henüz izlemedim. Sanırım 3 sezonluk bir dizi imiş. Tavsiye üzerine portföye kattım. Gerçi tavsiye eden eşimin arkadaşı. Şüpheliyim açıkçası.


Ve gelelim kare asa:
House: It's not lupus ile geri geldi, we are not friends anymore cümlesine inanmamıştık zaten. 2. bölümde lupus ile dalga geçmesi güzel bir detaydı. House rocks...
Merlin: bu diziyi neden izlediğimi anlayabilmiş değilim. Sadece arthur'un merlinin büyü yeteneklerini keşfetmesini bekliyorum. Yoksa senaryoda olaylar değişse bile kemik aynı. Büyü gerektiğinde arthur ya bayılır ya da uyur.
Fringe: kopuk. Cidden kopmuş...
The Mentalist: Polis house. Red John'ı tekrar dahil etmek hem akıllıca hem de riskli.









bu arada george clooney'in the american filminde bir kasaba gördüm. nasıl bir memlekettir:

Castel Del Monte-İtalya



8 Ekim 2011 Cumartesi

It's not Lupus...

geri geldi...
To be or not to be the lupus:)

House md. yeni sezonuna başladı. kaldığımız yerden devam.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Blackburn Rovers:0 - Everton :1

Bu saatlerde Blackburn teknik direktörünün yerinde olmak istemezdim. Adamın adını bile bilmiyorum ama nasıl bir ruh halinde olduğunu tahmin edebilirim. Aslında edemeyebilirim de. Ne de olsa futbol şampiyonlar liginden men edildiğin akşam gece kulübünde eğlenebilmeyi meşru kılmış profesyonellerin sporu.
Denk gelip izlediğim bir maç.

Galatasaray'ın geçen sene almak istediği Formica'yı izleme şansım oldu.

Blackburn maç boyunca iki adet penaltı kaçırdı. 92. dakikada Fellaini ile bir penaltı kazanan Everton maçı da kazandı.

Aslında Blackburn teknik direktörü (google: Steve Kean) çıkıp basın toplantısında: "penaltıyı da çıkıp ben atamam ki"   derse kimsenin bir şey demeye hakkı olmaz. Penaltıyı kaçıran futbolcular dışında elbette. Takım olmak burada başlıyor. Kazanırken ve sevinirken her şey çok güzel; esaslı kısım ilk 3 haftada kazanamayınca takım olabilmek.

Bu maç, ayrıca Emerton'ın son maçıymış. Kendimi bildim bileli Emerton mavi-beyaz formayı giymişti. O da Avustrulya'ya dönüyormuş. 

Takım olabilmek Blackburn'e yetmeyebilir.

Everton'a gelirsek; Bilyaletdinov? Bugün kötü günündeydi sanırım.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Men!

Aslında bu kararda UEFA sadece aba altından sopa göstermiştir. Telkin vs. yoktur.
İsterseniz katılsın kulübünüz; ama, ben bir açık bulursam ..tünüzden kan alırım demiştir.
Sonuç olarak, kendisinden şüphesi olan varsa avrupa kuplarına katılmasın beyanatı veren TFF, kendisinden şüphe duymuş olacak ki "hacım siz bu sene gitmeyin daha iyi sanki" demiştir.
Riski göze alamamış. ama o risk ne transfer edilebilir ne de göz ardı edilebilir. UEFA, riski TFF'ye transfer etti. TFF'de risk unsurunu ortadan kaldırdı.

Olan Fenerbahçe yatırımcısına oldu. Fenerbahçe FIFA'ya, CAS'a nereye gidebiliyorsa gitmesi gerekir. İtiraz etsinler. Kendilerinde şüpheleri yoksa. Bu karara herhangi bir itiraz gelmezse mangalda kül kalmamış olur o kadar.

Fenerbahçe, kura çekilişine yetkili göndermeyecekmiş. Demek ki son kalan numara onların olacak. Başka bir durum yok ortada. Sadece kendi numaralarını çekmemiş olacaklar.
Ligden çekilme veya ligde oynamayı dondurma: lig resmi olarak başlamıştır. Çekilinirse baya bir alta çekerler adamı... Ali Şen'i hatırlattı bu beyanat bana :)

21 Ağustos 2011 Pazar

Wilfred

Daha önce Avusturalya'da çevrilmiş dizinin US versiyonu. Şizofrenik!...
Çerezlik bir absürt komedi.

Bir köpekten hayat koçu olursa, kimin kimi eğittiğini asla bilemezsin.

Play-Off

Sabri'nin yorumu bence dikkate değer: erteleme olmasaydı bu hafta ligin 3. haftası oynanıyor olacaktı.

Gündem değiştirme olarak da yorumlanabilir ama bence Digiturk'ün çırpınmaları. büyük para kaybedecekler. Federasyon henüz Fenerbahçe'yi küme düşürmeyerek kaybedecekleri parayı bir nebze de olsa azalttı. Ne de olsa aynı gemide TFF ve Digiturk. Aslında öyle değil ama TFF yetkililerini birileri öyle olduğuna inandırmış. TFF başkanı üzerine düşen sorumlulukları yerine getiremeyip alınması gereken kararları almazken, ihaleyi kazanmış yayıncı kuruluş daha az zarar görsün diye saçma sapan olasılıklar peşinde macera aramakta.
İlhan Cavcav'ın da böyle bir insan olduğunu düşünmezdim. Ama O da haklı. Bir nevi vicdan azabı duyuyor sanırım. Trabzon ve Galatasaray'ı kulüpler birliğinden ihraç edebilirlermiş.
Eğer, Fenerbahçe küme düşerse, TFF ve Digiturk, Süper Lig ve 1. Lif takımları arasında bir play-off mücadelesi de icat etmeleri gerekecek.

Play-Off vs. istemiyoruz. Önce yapılması gerekenleri yapın, emin olun futbol endüstrisi(!) sizin bu çırpınmalarınız ile kazanacağından daha fazla şey kazanacaktır. En azından, onur ve dürüstlük gibi değerleri yitirmemiş olacak o endüstri!

bu hafta 3. hafta olacaktı agalar!... hey gidi hey... TFF, yayıncı kuruluşun gerekli görevlerini yerine getirebilmesi için yardımcı olabilir ama böyle değil!...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

The Mentalist

Uzun zaman önce başlamayı düşünüyordum ama ancak fırsat bulabildim.

İlk defa adını Lie to me dizisi başladığında duymuştum. lie to me dizisinin bir mentalist benzeri olduğu söyleniyordu. Ama lie to me paul ekman tarafından geliştirilmiş (yada onun çalışmalarıyla ön plana çıkmış) mimik kodlama sistemi üzerine dayanmaktadır: facial action coding system. tim roth amcamız da diziye süper katkıda bulunmaktadır.

The Mentalist'in çıkış kaynağı iste bilimin tam aksi! Ama yine de aşırı derece gözleme dayalı.
Aslında son yıllarda bizi aynı karaktere çıkaran üçüncü, karakterin adını taşımayan ikinci dizi. Karakter ise Sherlock Holmes!

House MD.
The Mentalist
Sherlock Holmes (Mini TV Series)

The Mentalist'te House'dan farklı olarak senaryo daha çok karakterlerden kopuk olarak işliyor. Patrcik etrafında ve onun amacına hizmet eden bir senaryo mevcut. Diğer kişilerin hayatlarından çok az bahsedilmekte. İlk sezon ekibin detayları ilgili hiç bir ipucu bulunmazken, ikici sezonda her karakter hakkında bir şeyler öğrenmeye başlıyoruz.

To be Continued...

7 Ağustos 2011 Pazar

Dar Ağacında Olsak Bile Son Sözümüz Fenerbahçe!

Allah aşkına yapmayın...
Beklemeli ve görmeli. Ateşe körükle gitmek kimsenin faydasına değil. Ama bir diğer yandan, olayın daha da manipüle edilmesi sanırım bunu sözü kullananların işine de geliyordur.
TFF başkanı "Galatasaray'ın kupasını elinden alırız" cümlesini ne kadar rahat söyleyebiliyor değil mi? son 20 yıl arama hakkı vs... Oysa bir önceki yönetimin hukuk danışmanı çok farklı şeyler söyleyebiliyor.
Türk halkının en büyük bug'larından biri şüpheci olmamamızdır. İnanmaya çok alışığız. İşin ucu cebimize dokunmasın yeter. İşin içine para girerse her şey değişir.

Komplo teorisi 1: Diğer takımlarda aynı şeyleri yapmışlar ama kanun geriye doğru işlemiyor. Bu yüzden Fenerbahçe ve 25 milyon taraftarı günah keçisi haline getirmenin bir mantığı yok. Yeni sezona Fenerbahçe -9, Sivas -6  puan ile başlasın.

Sonra Galatasaray'ın hesapları üzerine başlatılan soruşturma takipsizliğe uğradı. 

3 büyük kulübün yöneticileri iş hayatlarında genel olarak başarılı insanlardır. Şirketler yönetirler. Kar ettirirler vs. Her tuttuğunu koparan insanlardır. Bazen tutulan şey kopmayabilir. Başarıyı devam ettirmenin başka yolları da olabilir.

Ayrıca, 3 günde takipsizlik kararı verebilen mahkemeler de varmış güzel ülkemde!

"Galatasaray Küme Düşer mi?" manşetleri bir anda manşetten düşüverdi.

EN çok NTVSPOR üzülmüştür.

22 Temmuz 2011 Cuma

Felipe Melo

Oyuncuya 2011-12 sezonu için net 3.300.000 EUR ve maç başına 30.000 EUR ücret ödenecektir. Juventus Football Club S.A.’ya kiralama bedeli olarak 1.500.000 EUR ödenecek olup, Galatasaray’ın 31.5.2012’ye kadar bildirilmek kaydıyla 13.000.000 EUR bedelle oyuncuyu satın alma hakkı vardır.

Oh-Yeah!


Adam 20 maç oynasa 4 Milyon €, bugünün kur ile 9.600.000 TL alacak. Yazı ile dokuz milyon altıyüzbin türk lirası. 1.5 Milyon € kira bedeli var. 3.600.000 TL. Toplamda 14.200.000 TL. 1 senelik maliyet.

Oh-Yeah!

Adamın bir önceki transferi 25 €. (18.5 + Marco Marchionni(4.5) + Cristiano Zanetti(2))

Gerçi bizim ligimize bu adamın sertliği yakışır. Ama keşke verilen ücret biraz daha az tutulabilseydi. Yani bir sene için 14 milyon lira vereceğiz, bir sene sonra elimizde ne olacak?

Altın bidon ödülünü ise kafaya takmamak lazım. Orası İtalya burası Türkiye... Bir diğer altın bidonun burada neler yaptığı ortada...

Daha iyi bir transfer yapılabilirdi bence ama hayırlısı olsun. Melo ile ilgili bir sonraki atılacak adım daha önemli.

5 Temmuz 2011 Salı

Tarafsız Yargıda Şike...

Bu işin çok boyutu var.

Ben şahsen ergenekon ve balyoz davalarının gerçekliğine inanmıyorum. Ama aynı yargının(aynı yargının derken aslında "aynı" yargı çalışanlarının demek gerekir belki) şike operasyonu için hayal ürünü üzerine birşeyler kurduğunu da düşünemiyorum.

Burada kanıtları ve sonuçları beklemek gerekli. Herhangi bir şikayet üzerine herkes sorgulanabilir. İşin normali budur. Ama her sorguya alınanı hemen yaftalamak ve infaz etmek sanırım sadece güzide ülkemde geçerli.

Subjektif olduğumu düşünmüyorum. :) Metaforik bir cümle oldu bu. Araştırılsın, soruşturulsun ama sonuç alınsın.

Tarafsız(!) yargıya inanıyormuş adı geçen kulüp. İnanması gerekir. Ama daha önceki yargı tarafsızlıkları ile bu soruşturmadaki tarafsızlık biraz farklı. Bahsettiğim diğer iki soruşturmanın sonucunu olumlu bekleyen taraf ile bu soruşturmada olası bir olumsuz sonuç çıkmasını isteyecek taraf aynı.

Bilmem anlatabildim mi? Ama güzide ülkemde zaten o tarafsızlar her durumu kendi tarafları ile örtüştürmezler. Kendileri adına olmuş olaylar benzeyen veya emsal teşkil edemez. Dicle kıyılarında hitabetin sonucu ve çözümü ile hitabet yapan dicle arasında maveraünnehir kadar fark vardır bu tarafsızlık anlayışında.

Taraftarların bakış açısı da ilginç. Zeytinyağı formatına girilmeye çalışıldı "sadece tek biz mi varız" demeçleriyle ama olmadı. Nesnelliği kaybetmemek gerekli; ama zaten taraftarlık gibi öznel bir kavram söz konusu ise öznelliğe yanaşmamak çok olgun insanların işi olabilir ancak. Bu iş bu yasadan önce suç değildi. Artık suç. Bu kadar basit. Yasa geriye dönük olarak işlemez.

Taraftarın asıl görevi camiayı desteklemektir. Kişileri değil. Bu ortamda taraftarlara düşen o renklere daha sıkı sarılmaktır. Zorlama savunmalara ihtiyaç duymayıp bekleyecekler ve sonucu kabullenecekler. Sonuç olarak, bu işe bulaşmış kişilerin suçu ispatlanırsa zaten bu kişiler kulüpten uzaklaştırılır. Forma asla lekelenmez. Bence bu kısmı unutuyor taraftarlar. Şike (işe bulaşmış kişiler yönetimde olduğu için)yönetimin suçudur. Diğer taraftarlarda hemen camiayı lekelemeye çalışıyorlar. Bu da çok saçma. Bu iş kişilerde kalmalı. Medya da bu yönde haber yapmalı. X kulübün değil, o kulübün yöneticileri üzerine haberler yapılmalı. Sağduyu...
Bu arada kendi takımımın da bu soruşturma kapsamında hiç bir şekilde anılmamasını da 2010-2011 sezonunda bir iddiamız olmamasına bağlıyorum. Ama haksızlık da ediyor olabilirim. Zira açılıştaki dik başlılık taraftardan kaynaklanıyordu.

Allah korumuş...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Muslera

Sanırım kalecimiz artık Muslera!... Çünkü Lorik Cana Avusturya kampına götürülmedi. gerçi Burası Galatasaray. Cana sonradan sessiz sedasız kampa katılabilir. ama Lazio'da Igli Tare faktörü sanırım Lorik Cana'yı Galatasaray'dan öyle ya da böyle kopartacak. Biz transferi olmuş gibi farz ederek devam edelim...

Néstor Fernando Muslera Micol

Hatalı gol yemeyen kaleci yoktur. Bunu neden söylüyorum? Çünkü youtube üzerinde muslera show gibi videolara ulaşabilirsiniz.
Ama bu kaleci 25 yaşında... Gerçi kaleci transferinde armut politikası izleniyor güzide ülkemde. Beklesin 30 yaşını geçsin; olsun öyle alalım. Genç kaleci iyidir. Tecrübe dediğin şey aynı şeyin tekrar tekrar yapılması değildir aslında. Farklılıklar insana tecrübe kazandırır. Muslera için tecrübesiz demek biraz insafsızlık olur...
Uruguay milli takım kalecisi...
Antrenörü artık Taffarel! Nezihi Ali Boloğlu değil...

Umarım uzun süre kalemizde olur. Ya da güzel bir sözleşme fesih bedeli ile transfer olur.

Tipide sevimli keratanın...

Güzel olacak inşallah!....

30 Haziran 2011 Perşembe

Galatasaray Taraftarını Sokağa Dökecek İki Önemli Gelişme

Anlaşılacağı üzere Milliyet'in internet sitesinin ana sayfasından bir haber.
Yok efendim Başkan Forlan'a 6 milyon €'yu kabul ederse gelsin demişmiş. Cambiasso için kollar sıvanmış 10 milyon € gözden çıkarılmış...
Tıklama gazeteciliği böyle bir şey olsa gerek.
 Ayrıca bu haber gerçek olsa bile taraftar neden sokağa dökülsün?

Offff-of....

Bu konuda Ankaralı Turgut'tan bomba isimli şarkıyı kendilerine hediye ediyorum.

Sizde bir haya gücü var, gümrük kapısı gibi....

27 Haziran 2011 Pazartesi

25 Haziran 2011 Cumartesi

Didier Forlan-Diego Drogba

Zenci ve uzun sarı saçlı bir golcüye ihtiyacımız var bu saatten sonra..
Favori Didier, bidier olasılık Forlan. Elmander elde, Baros pusuda.
Başkan iyi ama, çevresindekiler kötü...
Komite vs. Komitacılık mı geliyor yani 100 senelik kulübe. 
İnancımız tam ama beklentimiz de aynı seviyede yüksek.
Sezon açılışına şurda ne kaldı. Ağustos sonu transfer edip Şubat başı gönderelim mi?
En iyi transfer Fatih Terim mi Selçuk mu? İkilemde kaldı camia!
Floryada evimiz. A. Sezgin abimiz. B. Tulun hala oğlu.
Albayrak'ı kadrosuna katan yönetim 10 sene yedek üye sıkıntısı çekmez.
Kavga ediyorlarmış. Bunlar şimdiden bölündü bile.
Büyüdüğümde ben de sportif direktör olmak istiyorum.
Kombineyi 3-5 ver bak nasıl rekor kırıyorsun satış sayısında!

Böyle bir salata durumu mevcut.
Kim konuşuyor belli değil. Konuşan neden konuşuyor; o da belli değil. Konuşan ne konuşuyor; o bile belli değil. Yakışmadı kurumsal kimliğe!...


Bir basın sözcüsü transfer etmemiz gerekir öncelikle... Daha sonra forvet transfer ederiz. Copa America'dan sonra patlatırız bombaları. Zaten kampa erken katılan yeni yabancı transfere iyi gözle bakmazlar bu ülkede. Öyle yıldız mı olur?

O değilde imparatore del leon della bosphore ne yapmaktadır acaba? Gerçi adamın oturup transfer görüşmesi yapmasını beklemiyoruz. En azından başkanı çeksin kenara, kulağına bişiler desin.

Keşke 10 gün sonra hepimiz göt olsak.

Gerçek Zaytung Haberleri #1:Grup sekse almayan eşini öldüren kocaya müebbet

Cümle komplike.
Anlaşılması ve hazmedilmesi için bir süre oturup düşünmek lazım. Sanırım haber de sallama olabilir. Yani şakaysa hiç komik değil ama gerçekse cidden komik bir durum.

Gerçek olabilme ihtimali karşısında hazırladığım kelimelerim:

Ne kadar masumane hayatlarımız var. Cem Yılmaz'ın bir repliği geliyor aklıma: hani marjinal olan bizdik. Bu ülkede marjinallik sıradan bir şey haline gelmiş. Herkesin içinde bir şeytan var sanırım. Yolda, markette, trafikte karşılaştığım insanların, nereye gittiklerini, akşam evde neler yaptığını düşünmek bile istemiyorum.

Bu nasıl bir cinayettir? Bu nasıl bir savunmadı? Bu nasıl bir bahanedir?

Emrah K. denilen şahsın bu noktada durumu nedir? Bu arkadaş sadece şahit midir?

Şaka olması durumunda hazırladığım kelimelerim:
İşiniz gücünüz yok mu arkadaşım sizin? İşin içinde sex olunca fantezilerde sınır tanınmıyor. Aynı yaratıcılığı başka yerlerde de görmek isterdik.

Haberin Linki

Daha açıklayıcı bir link

Hangover Part II

aslında film tam bir remake.


stu ve orospuları...
alan ve takıntıları...
kayıp...
chow'un sıçrayışı...
isim benzerliği...

Filmdeki hemen hemen her hareket veya sahne ilk filmde de vardı. Sadece mekan değişik. Bazı sahnelerde bir adım ileriye gitmişler. Bazı sahnelerde ise sadece eylem değişmiş.

Hazır ilk film çok tutmuşken biraz daha para kazanmak için yapılmış komik bir film. Sonuç itibariyle komik. Ama aynı hareketler ile bir üçüncüsü çok zor tutar.

Ama tuttuğum bir replik vardı:
Bangkok has him now and she'll never let him go.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Bahçede Sinek Kafe (Büyükada)

Haziran ayının bir pazar günü bisikletlerimizi aldık sırtımıza, Büyükada'ya gittik. Gerçi burada gittik mi yoksa gitme gafletinde bulunduk mu desem kararsızım. Yazın hafta sonu Büyükada: çok kalabalık. İnsan, bisiklet, fayton, ses... hepsinden o kadar çok vardı ki!

Ama yine de, bisiklet turu arasında soluklanacak ve bir şeyler atıştıracak güzel bir mekan gördük. Bahçede Sinek Kafe. İskeleye indikten sonra, adanın merkezinden arka tarafına doğru sol taraftan gidilince daha yakın. İşletmecileri de gayet tatlı hanımlar. Fiyatlar da iyi.

Mekanın üst tarafında gitmedik. Biraz yorulmuştuk çünkü. Kendimizi gölgeye bıraktık ve dinlendik. Sessiz, sakin ve adanın hafta sonu gürültüsünden uzak, sanki hafta içi tatildeymişsiniz gibi hissettiren bir yer. Bu kadar da iyi mi? Biz çok yorgunduk; sessizlik iyi geldi.

Ayrıca sayın Adalar belediyesi, bisiklet ve faytonları birbirinden ayrı tutabilirsiniz. Yollarınız bu müsait. Tek yapmanız gerek çizgi çizmeniz ve biraz denetlemeniz. Yoksa fayton altında kalan bisikletli haberlerini görmeniz yakın. Zaten faytonlarda bisikletlerin yanından öyle bir geçiyorlar ki; sanki bisikletler kendilerinin kazancını azaltan rakip müessese çalışanları!

Vel hasıl kelam, yaz mevsiminde İstanbul zor bir şehir.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Futbol Totemleri #1 Johan Puig

Totem yapmak ekşisözlükte joel isimli yazar tarafından "uğur getirmesi için yapılan abuk subuk hareketler. bunu yapan da kabul eder ama, ya tutarsa diye devam eder" şeklinde tanımlanmış. Gayet net açıklamış hareketi arkadaş.

Şimdi futbolda yapılan ilginç totemler üzerine biraz araştırıp yazmak istiyorum. Bu yazıların ilki barcelonalı bir taraftar hakkında : Johan Puig.

Citroen 2 Cv(2 Chevaux)
Hikayemiz, Johan Puig'in puro fabrikası sahibi olan babasının 1973 yılında bir citroen 2cv almasıyla başlıyor. 17 Şubat 1974 günü johan ve babası bu araçla camp noi çevresinde tur atarlar. Aynı gece Barcelona ezeli rakibi Real Madrid karşısında 18 sene sonra, Asensi 2, Cruyff 1, Juan Carlos 1, Sotil 1 golleriyle 0-5 gibi bir farka ulaşır. Bu mucizeden sonra baba ve oğul her hafta camp noi çevresinde citroen 2cv arabalarıyla tur atmaya başlarlar. Aslında, bu kısa araba turu, baba ve oğulun beraber geçirdikleri tek zamandır. Çünkü puro fabrikası sebebiyle baba Puig çok ama çok yoğundur.

İçeride veya dışarıda her maç öncesi aynı araba ve aynı güzergahta yapılan bu kısa tur, 2002 yılında baba Puig'in vefatına kadar devam eder.




Johan babasının ölümünden sonra bu ritüeli devam ettirir. Ama iki farkla: her maç öncesi değil artık her gün tur atar ve günde attığı tur sayısı 50'dir. Arabasında bulunan tur sayacı 80000'i devirmiş. Johan trafik ışıklarında araba camı silen Paquita ile bu turu sayesinde tanışmıştır.



Bu muhteşem hikayenin elbette filmi de çekilmiş:link


2002 yılından beri Barcelon'nın başarısını total futbola, Xavi'ye, Messi'ye, İniesta'ya bağlayanlar umarım ne kadar yanıldıklarının farkındadırlar.

14 Haziran 2011 Salı

NO-NTVSPOR!


Ntvspor web sitesinin maç sonrası ekranı! Şampiyon Fenerbahçe Ülker...

Bu kadar da olmaz! Tamam, önceden hazırlamış olabilirsin, kendi beklentilerin dahilinde. Ama beklentileri boşa çıkaran bu takımı sadece "pes etmemek" seviyesinde değerlendirmek de ayıptır, günahtır. Sehven yapılmıştır. Alıştık sehvene!... Rahvan giden hayatımızda sehven yaşıyoruz zaten.

Keyif devam ediyor...

Fenerbahçe Ülker : 71-72 Galatasaray CC

bir önceki maçı kazanmış olsaydık şimdi şampiyonluk maçına çıkıyor olacaktık. Spormax yorumcularına da ayrıca büyük sitemim var! bu galibiyeti tamamen Fenerbahçe Ülker'in ataletine bağladılar ya! Biraz tarafsız olunması gerekir. İstersen atadan babaya fenerli ol!. Ama yeri gelince karşı tarafı takdir et. belki Fenerbahçe bir sonraki maçı kazanıp şampiyon olacak. Belki Galatasaray 3-2 yapacak durumu. Güzel basketbol izliyoruz son 2 haftadır. Tadını çıkartmak varken saçma sapan yorumlarla hepimizi çileden çıkartıyorlar.

Kaya Peker için de bir iki çift laf hazırladım: vuruyor, tutuyor, itiyor... futbol savunması gibi yapıyor savunmayı. Emre Aşık'ın savunma taktiklerini uygulamaya başlayabilir yakında...

Teşekkürler Galatasaray. Herşey çok güzel... Şampiyon olmasak bile herşey inanın çok güzel.

Formamla sandığa gittim!...

Gittim gitmesine ama pek bir işe yaramadı.

Bardağın dolu tarafına da bakabiliriz. Bir adet %50 daha var sonuç olarak.

Basında çıkmayan usulsüz oylama haberleri;
haber bültenlerinde gördüğümüz, üzerinde hazır oy pusulası bulunmasına rağmen, polis tarafından otobüsle oy verilen ortamdan kaçırılan ama pek üzerinde durulmayan bayan;
müşahitlere karşı olumsuz davranışlar;
;
;
;
.

ve daha niceleri...

Neticede seçim olmuştur. İptali konusunda yapılacak her hareket hazım sorunu olarak lanse edilecektir. Benim merak ettiğim ise bu devirde bu tarz işler oluyorsa, bundan evvelki seçimlerde Allah muhafaza neler neler olmuştur.

Ampul sönmedi velhasıl!...

Merhamet ve Kibir

Bu iki kelimenin biri diğerinden çok ama çok farklı gibi duruyor! Ama, merhamette kibre giden bir yol mevcutmuş.

Aşırı merhamet bir çeşit kibir olarak algılanabilir. Karşımızdaki insana acımaya varan aşırı merhamet duygusu yürütmemiz, kendimiz yüceltmemizdir.

İyilik içerisindeki kötülüğü bulduk. Aslında, iyiliğin içerisinde kötülük, yin ve yang bozulunca meydana çıkıyor. Denge bozulduğu zaman, kendimizi  olmamız gereken yerin başlangıç noktasına göre tam simetriğinde buluyoruz. Ne demiş atalarımız: her şeyin azı karar çoğu zarar...

Sorun kibrin içerisinde iyiliği çıkarabilmek. Fazla iyilikten maraz doğar. Bu aşikar! Her iyiliğin aşırı dozu bünyeye dokunabilir. Ama kötülüklerden nasıl görünür bir iyilik çıkabilir?

13 Haziran 2011 Pazartesi

Pazar ve Pazarcı

Pazarcıdan kazık yediğimize mi; yiyemediğimiz meyvelere mi yanalım?...
Pazarcının şerefsizliğine mi; bu yaşta adam gibi pazar yapamadığıma mı üzüleyim?

Çürük çarık, hormonlu, kokusuz çilekleri yiyemedik. Erikleri geçtim. Biraz yenebiliyordu. Allah'tan kiraz almamışız yarısı kurtlu çıkardı büyük ihtimalle.
En çok koyan ise yiyemediğim meyveleri o sıcak altında pazardan eve taşımak olacaktı ki; en azından pazara arabayla gitmiştik...
Pazarda, sadece semiz otunu satan dedenin yüzüne aldandık. 50 kuruşa, çamurlu mu çamurlu semiz otu aldık. Bir avuç yiyebildik.
Geçen hafta 5 TL'ye eşofman altı almıştım. Ne ağı düzgün çıktı, ne paçaları...
Karpuzlarda da bir farklılık var bu sene. İki tane aldım şimdiye kadar. İkisi de iyi idi; ama, içleri geçkin çıktı.
Meğerse zaman kötüymüş. Ya da biz çok safız...

Arya Stark


Kılıç sesi ile uçup giden güvercinlerin ardından, güçsüzlüğün ve çaresizliğin bakışı...

Kitabını da aldım ben bu dizinin. Şimdi izlediğim yerleri okumakta biraz sıkılıyorum ama kitapta çok daha fazla ayrıntı var. İlk kitabı bitirebilirsem ikinci kitap su gibi akacaktır.

Önümüzdeki hafta sezon finali var. Sadece 7 gün var sezon finaline... şimdi diziyi unutmam gerekli; çünkü başka türlü bu 7 gün zor geçecektir. Hafta sonu Ankara'da olacağım. 2 günü sayma. aslında 4 gün kalmış. Yarın bir sürü iş güç, toplantı vs...

Takip edilesi,10 numara dizi! Hele bir Joffrey var ki! Veledi zina... Zinadan da öte.

Bu dizide Sibel Kekilli bile oynadı arkadaş. Daha ne olsun ki?

9 Haziran 2011 Perşembe

Seninki kaç santim?

Benim köyüm bir balıkçı köyü.

Şimdi artık tarıma yöneldiler. Aslında, kendileri sebep oldular buna. Trol çekerek denizin anasını ağlattılar. Şimdi onları eğitim eksikliği nedeniyle yapamadığını biz yapmalıyız.

Levrek, hamsi, kalkan
kader anı Haziran
ben eyleme katıldım
keşke sen de katılsan

kac santim

Greenpeace sayfasından:

Bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda.

2050 yılına geldiğimizde ise dünyadaki balık stokları tükenecek. Türkiye'de durum farklı değil...Balık stoklarımız ve balıkçılık can çekişiyor. Endüstriyel avcılık arttıkça, yumurtlama zamanları ve yerlerinde avlanıldıkça balık stokları hızla azalıyor, balıklar azaldıkça daha çok yavru balık avlanmaya ve satılmaya başlanıyor. Yavru balık avlandıkça ve satışı devam ettikçe de türler üremeye fırsat bulamadığı için durum daha da vahim hale geliyor.

Küçük Balık Yoksa Büyük Balık da Yok!

Henüz üreme olgunluğuna, boyuna erişmemiş yavru balıkların avlanması, satılması, tüketilmesi deniz kaynaklarının ziyan edilmesidir. Olgunluk çağına gelen bir balığın her yumurtladığında binlerce balık ürettiği unutulmamalıdır. Her canlı en az bir kez üreme hakkına sahiptir, ve eğer yarın da denizlerimiz de balık türleri olmasını istiyorsak acilen balık boylarına önem vermeliyiz. Ayrıca anaç balıklar boyut olarak büyüdükçe daha da fazla yumurta verirler, işte bu yüzden balıklar için her cm. hayati derecede önemlidir.
Türkiye'de avlanması ve satılması yasal balık boylarına uyulmadığını balık pazarlarında gördüğümüz yavru balıklardan anlamak mümkün. Örnek mi? Lüferin en az bir kez üreyebilmesi için minimum 20 ila 24 cm'e ulaşması gerekirken bugün yasal avlanma boyu 14 cm olarak verilmiştir. Yani aslında yavrusu olan çinekop boyu. Aynı şekilde palamutun üreme boyu 38 cm ila 42 cm arasında iken yasal avlanma boyu 25 cm dir!
Bu durum açıkça gösteriyor ki, denizlerimizdeki biyoçeşitliliğin korunmasını sağlayacak ciddi bir yönetim planına ihtiyaç duyulmaktadır. Ticari balık türlerinin yumurtlama ve gelişme alanlarının deniz rezervi olarak korunması da en etkin yöntemlerden biridir. Hep birlikte, Tarım Bakanlığı'nın acilen balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarını bilimsel temellere oturtmasını sağlayalım. Yavru balık satmayın, almayın, tüketmeyin, denizlerimizin geleceğini korumaya yardım edin. Eyleme katılın!

Formamla sandığa gidiyorum.

Pazar günü, gönül verdiğim formamla kullanacağım oyumu. rengimi belli edeceğim.
Neden mi?

özhan canaydın’ın karşımızda naif ve güçsüz duruşu dün gibi aklımda.(erdoğan bayraktar-toki başkanı)

basbakanı tt arenada yuhlayanların babaları bellı degıldır buna emınım....(selim terzi-i.b.b spor aş. gmy)

100'lerce trilyon harcandı o stadyum için, rüya bir proje gerçekleşti BAŞBAKAN sayesinde. İdraktan mahrum sefillere yazıklar olsun!...(samsun milletvekili)

ve daha niceleri için....



Biz de pazar günü erken çıkacağız, üzerimize düşen görevi yaptıktan sonra...

GSCC

Bizler için bu finalin önemi, karşı tarafın kendisinin belirlediği 5 branşta şampiyonluk kazanmasını engellemek değil....

Bu finalin önemi 21 sene sonra ulaşılmasındadır.

Galatasaray'da Transfer

Öncelikle bu yazıyı yazarken söylemem gerekir ki içeriden haber alabilecek bir haber kaynağım, bağlantım, yönetimden tanıdığım, gazeteci arkadaşım vs. yok!

Her sezon olduğu gibi bu sezon da transfer furyasına kapıldık. Haldun Üstünel gibi biri de olsaydı bu kadronun içerisinde o zaman belki çok daha fazla olurdu beklenti.

Şimdi bu beklenti ve basının bu yoğun beklentiyi kullanma sebebi ise tamamen yeni yönetimdir. Seçim olmasaydı Galatasaray bu kadar transfer konusunda ön plana çıkmazdı. Yeni yönetim de var olan mali tabloyla çok büyük transfer yapamayacağını açıkladı açıkçası. Yapılacak genel kurulda borçlanmak için yetki isteyeceklerdir. Fakat, Ünal Aysal'ın nakit yönetimi konusunda kulübün anlayışını değiştireceğini inanıyorum.

Gelelim transferlere: Selçuk ve Elmander. Bonservisi yok.
Olası transfer: Ceyhun. Bonservisi yok. gereği  tartışılır. eğer kendisini geliştirip Mehmet Topal gibi avrupaya transfer olabilecek seviyeye gelebilirse ne ala.
Olası transfer: Kim Kallström. Kan yapar. Gerçi bu adam da yıllardan beri Galatasaray transfer listesinde sanırım.
Olası transfer: Drogba. Geleceğine inanmıyorum. Aslında istemiyorum da. Elimizde 1 milyon tane forvet oldu. O gelirse Baros gider. Gerçi Yalçın Dümer belki şu sıralarda Abdi İpekçi Spor Salonuna dikkat çekmemesi için taksi ile getiriyor olabilir. Ekşisözlük'te gördüğü entryleri gerçek zanneden bir insan sanırım kendisi.
Olası transfer: Muslera. İnşallah.

Yapılması gereken transfer ise mutlaka ve mutlaka stoperdir. Kaleci zaten Allah'ın emri ama defansa takviye de bir o kadar elzem.

Yardımcıların seçimi konusunda Taffarel konusunda Fatih Terim'i kutluyorum. Ümit Davala konusunda ise Hasan Şaş'a göre daha az tedirginim.

Umarım medyaya yansıyan gibi uzun döneme dayalı bir hareket planı mevcuttur.

Klose konusu ise inanmak istemediğim bir acemilik!...

8 Haziran 2011 Çarşamba

9 Haziran 2011 18:00 / Anonymous

Geliyorlar...






Kimine göre sibermanda!

Aslında bu tarz tehditkar eylemleri hükümetlerin kabullenmesi çok zordur. Çünkü böyle bir taviz verdiği zaman, devamının geleceğini bilinir bir gerçektir. Bakalım bu eylemin sonucu nasıl olacak!...

Kimisi de kol kırılmalı yen içinde kalmalı diyor. O değilde arkadaşım, yen değil kol kalacak bizim içimizde bu gidişle.

Bekliyoruz...

7 Haziran 2011 Salı

Öyle Bir Geçer Zaman ki #3

Türk filmlerinde ne öğrendik: kusan kadın hamiledir.

Bu minvalde Caroline de kusmuştur; öyleyse hamiledir. Bir önceki postta yavan dediğim senaristlerden özür diliyorum.

Ben de bir türk dizisi senaristi olabilir miyim acaba? Kemalettin Tuğcu'nun romanlarından JJ Abramsa taş çıkaracak gerilimler yaratabilir miyiz? Ömer Seyfettin'in ibretlik öykülerini bir diziymişçesine birbirine bağlayabilir miyiz?

Hemen google destekli bir senaryo kuralım:

Bir çiftlik var. Daha doğrusu perili bir köşk. Kahyası da müştemilatta ailesi ile birlikte yaşıyor.
Çiftliğin kahyası, babamız, çiftlik sahiplerinden gördüğü bir iyiliğin, yaklaşık 5 bölüm boyunca bizans kahkahaları eşliğinde başına kakılması sonucu diyet olarak kolunu verir. Daha sonra tek kolu ile işine devam etmek durumundadır. Öylesine vakur, ölesiye gururlu...

Daha sonra kahyanın oğlu ile köşk sahibinin oğlu arasında bir kaşağı meselesi 5 bölüm daha verilir.

Sonra savaş çıkar. Kahya üzerinden başının vermeyen bir şehit hikayesinde işlenir. Fakat giden baş esareti engelleyemez. Esir düşen köşk sahibi ya da kahyanın büyümüş oğlu da bir forsa serüvenine başlar. Tabii ki önce bir bomba uyarlaması da yapılabilir. Savaş da bir topuz hareketiyle biter.

çalışmak lazım buna.

Öyle Bir Geçer Zaman ki #2

Senaristlere aslında biraz yavan davranmışlar.

Şimdi Cemile hamile kaldı. Aslında aynı zaman da Caroline'de hamile kalmış olsaydı işte o zaman tam bir dilemma ortaya çıkardı. Ali kaptan seçimini Caroline'den yana kullanırken, daha sonra Caroline'in başka birisinden hamile kaldığı ortaya çıkardı.

Ali Kaptan bu sırada yine Türk halkının yoğun beddualarına maruz kalırken, yapımcılarda ihya olurdu.


O yenge tiplemesi için ise tebrik ediyorum; hem karakteri yaratanı hem de oynayan hanımefendiyi. Yenge dediğin öyle olur...

Ayrıca Aylin'in kuzeni de anasının kızı olduğunu ispatlamış sanırım birkaç bölüm önce.
 

Evde annemler var, o yüzden dizileri takip modundayım. İlerleyen günlerde alternatif felaket çalışmalarında bulunmak isterdim ama yakında annemler gideceği için izleyemem herhalde...

Türkiye'de Proje Yöneticisi Olmak

Proje kelimesini artık herkes kullanıyor. Alakalı alakasız her şey proje...

Proje konusunda biz Türklerin en büyük sıkıntısı "kervan yolda düzülür" anlayışı.

Proje başlamadan önce kapsamı ve iş paketlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtirsiniz. Geliştirme önüme gelsin kullanmaya başlayalım o zaman ortaya çıkar eksiklikleri diye cevap verirler...

Bir şey söylesen tesiri yok; sussam gönül razı değil...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Yeni Diziler

Evet, Lost ile başlayan yabancı dizi çılgınlığımız süratle devam ediyor. Amerikalı yapımcılar acaba Türkiye'de her dizinin bu kadar izlendiğini biliyorlar mıdır?

Fatmagül'e bok atarız ama fringe yayınlansın diye tırnaklarımızı yeriz.
Vay efendim bir kitabın her sayfasını bir bölüm olarak çekmişler diye Yaprak Dökümü'nü eleştiririz ama House 7 sezon daha yayınlansa gözümüz kırpmadan izleriz.

Ama izlettiriyor meretler arkadaşım...

Gelelim yeni sezona....

Eylül 2011 Terranova...

Spielberg'in yeni dizisi. Bir fox yapımı. İlk bölüme 10-20 milyon $ harcandığından bahsediliyor. Spielberg sanırım bilim kurgu dalında James Cameron'dan bayrağı devralmaya çalışıyor.

Dizide dinozor var.. Daha ne olsun.

Ocak 2012 Alcatraz...

Bir JJ Abrams yapımı...Fringe sanırım o zamana kadar toparlar ve sona doğru akmaya başlar. Yok JJ hop o dizideyim hop bu dizideyim...

Hurley kadrodaymış...


Bu kadar önceden neden fragman yayınlarlar anlamadım. İnsan biraz izleyiciyi de düşünür. Bu show business olayında hiç acıma yok!...

Zaten izlediklerimiz: Fringe, Merliln, TWD, House MD, Game of Thrones...

Gelsin, daha da gelsin...

5 Haziran 2011 Pazar

Değişim

Kendisinin 5 sene öncesine göre değiştiğini iddia eden bir kişi, rakibinin 60 sene öncesine ait işlerini eleştiriyor; yine rakibinin "yeni" sıfatını kabul etmeyip sürekli geçmişten dem vuruyor. Burada olmayan şey samimiyettir.

Bu durumdan daha da kötüsü ise bu söylevlerin meydanlara toplanan kişiler tarafından alkışlanması.

Allah sonumuzu hayretsin.

Roland Garros 2011 Finali

Federer kaybetti, üzüldüm.

Mükemmel bir maç oldu. Erkekler tenis maçlarını izledikten sonra kadınların maçları biraz yavan kalıyor. Özellikle tenisin "el classico" maçları! :)

Federer için 3 nokta vardı sanırım maç içerisinde:
5-2 öne geçtiği ilk seti 7-5 vermesi.
İkinci setteki tie break!
Ve son setteki kullanamadığı 3 servis kırma şansı...

Federer, Nadal'a çok daha teknik oynuyor ama ben hayatımda Nadal gibi hırslı bir insan görmedim. belki Nihat Doğan:) Adam hem hırslı, hem istikrarlı hem de iyi oynuyor bu oyunu.

Federer back-hand konusunda oldukça yol katetmiş. Ama maçın ilk setinde psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi, toprak kort faktörü ve inatçı oyunu ile Nadal o kupayı ısırmayı hakketti.

Federer artık 29 yaşında. Kondisyonu daha ne kadar bu gibi üst seviye maçlar için yeteli olur bilemeyiz. Sanırım, artık Djokovic ve Nadal mücadelesi "el classico" unvanını alacak.

Vel hasıl, mükemmel bir maçtı.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi

10 numara yer...

Sağından solunda hatta içinden sayısız defa geçmişizdir; ama, oradan geçmemişiz. Böyle bir yerin var olduğunu otoban çamlıca gişelerinden çıktıktan sonra, kadıköy tarafına dönerken sağda duran arabaları merak ede ede öğrendim. Daha sonra bir şekilde pekişti bu konudaki bilgim. Gitmek bugüne kısmetmiş. Ama fotoğraf makinesiniz gidilmemesi gerekli. Çok üzülüyor insan.

Ataşehir Migros göbeğinde batı ataşehire doğru giderken polis karakolunun geçince solda kalıyor girişi. Önceden otobanın kenarındaydı. Şimdiki yeri daha iyi olmuş.

Pazar sabahları süper kahvaltılık mekan. Tabelalarda çimlere basınız yazısı var. Yani daha nasıl anlatabilirim:):)

Yat çimenlere, çıplak ayakla gez; çayını, çöreğini, her şeyini al, git dinlen...

İstanbul'da saklı bahçeymiş gerçekten.

Çay çorba satan bir yer yok içeride. Tedarikli gitmek gerekli...

Ünal Aysal ve Galatasaray Transfer Anlayışı

Basında Galatasaray başkanı Sayın Ünal Aysal'a karşı bir arap şeyhi yaklaşımı mevcut. Sanki takımı Manchester City'nin sahibi Şeyh Mansur almış da kendi cebinden harcama yapıyor.

Öncelikle şu unutulmamalı: Ünal Aysal Galatasaray'ın sadece başkanı. kendi cebinde kulübe kredi vermez. Vermesin de!... Kendi ticari nüfuzunu kullanarak kulübe geri ödemeli kaynak yaratabilir. geri ödeme planları uzun vadeli olabilir. Ya da profesyonel açıdan kulübe daha fazla kaynak yaratır!...



Öncelikle Elmander ve Selçuk İnan gibi iki başarılı hamle ile başlayan transfer çalışmaları sanki bu hızla sürecekmiş gibi algılanmıştır. Her gün internette yeni bir transfer haberi yok mu diye bakar olduk. Fakat bu iş böyle yürümüyor bilindiği üzere. Ünal Aysal sadece Drogba'nın ismini açıkladı. Ayrıca koşullarını da açıkladı: Drogba, Chelsea'den ayrılırsa...



Ersan Adem Gülüm konusu ise biraz karışık. Umarım Galatasaray bu transferden etik açıdan çekilmiştir. Gerçi Abdürrahim Albayrak'ın gayri profesyonel açıklamaları kafaları iyice karıştırdı. Gelse iyi olurdu; gelmedi iyi oldu. Galatasaray açısından bence bu konuda bir kayıp yok. Takım sadece Ersan Adem Gülüm'e endeksli değil nasıl olsa. Ama bu işin Galatasaray istedi de alamadı şeklinde oluştuğunu düşünmüyorum. Futbolcu istemediği bir kulübe gitmez bu kadar basit!...




Bize, hemen yarın futbolcu gerekmiyor. Bütün transferler kampa yetişsin yeter de artar biler...

Transfer ile ilgili her yönetici basına olur olmaz kafasına göre beyanat vermezse işin biraz daha profesyonel olduğu konusunda inandırıcı olabilir Galatasaray yönetimi.

3 Haziran 2011 Cuma

3 Haziran 1963

Satellite

Geçenlerde radyoda bir şarkıya rastgeldim.

Daha sonra da keşke o şarkı çıksa diye radyo kanallarını gezdim.

Arada sırada denk geldi, güzel güzel dinledim. Yeni bir şarkı, baya da güzel. İrlanda'lı bir kız herhalde diye düşünüyordum. Meğerse 2010 yılı Eurovision yarışmasının birinci olan şarkısını dinliyormuşum günlerden beri radyoda.

Askerlik çok şeyden uzak tutmuş beni. Lena Meyer-Landrut hakketmiş açıkçası. İyi şarkıymış...

House MD S07E22

Lisa Edelstein


Hastanede Cuddy'nin House'a bu bakışıdır 7 sezonun özeti...

Müdür Koltuğu

1980'li yıllardan kalma bir tamlama sanırım "müdür koltuğu". Şimdi artık müdürlerin koltukları ile çalışanların koltukları arasında çok da fark bulunmuyor. Emin olmamakla beraber, devlet dairelerinde halen müdürlerin kıymetli popoları daha yumuşak zeminler üzerinde konuşlanıyor olabilir. Çok uzun zaman oldu bir devlet dairesine gitmeyeli. Gerçi, dairesini bulmadan önce devletin kendisini bulmalıyım...

Devlet daireleri çeşit çeşit tabii ki. Kimileri vatandaşa direk hizmet verirken kimilerini konumları itibariyle dolaylı bir hizmet vermektedir. Bence müzelere dolaylı hizmet veren daireler sınıfında olsa gerek. Müze müdürlerinin de işi kıyak olsa gerek. Rahat yani...

Topkapı müzesinin müdürünün -haşmetmeapları devlet dairesinin en yüksek kıdemli memuru olduğu için- dairesinin envanterindeki en has demirbaşları kendisine ayırması abes değildir. O demirbaşı hangi tarihi şahsiyet kullanırsa kullansın. Fransız kralı XIV. Louis(başak bir Louis'de olabilir) masasında kahvaltı etmek elbette kendisinin hakkıdır.

Ama, koskoca padişah tahtını evine taşımaya çalışmasaydı bari...

Yusuf Benli ile ilgili çok da muhalif olmayan bir yazı yazmıştım daha önce ama bu yaptığı, tarih okumuş bir  müze müdürüne yakışmaz yani... İlber Ortaylı'da bunu yalanlamadı.

Peki ya o lojman kapısı dar olmasaydı da o taht geçmiş olsaydı. Kimsenin ruhu duymazdı sanırım. Peki koskoca tahtı götürme cesaretine sahip birisini işe en büyük parçadan mı başlamıştır?  İnsanın aklına türlü türlü şey geliyor.

Umarım doğru çıkmaz.

İşin bir diğer tarafı saray içerisinde lojman durumu. Sanki saray köşk müze çalışanları da müştemilatta oturuyor. Nasıl bir iştir bu anlamadım.

31 Mayıs 2011 Salı

Game of Thrones S01E06

Kanka kitabı aldıracaklar bana en sonunda...

O nasıl bir dizidir arkadaşım. Osmanlı sarayındaki harem entrikaları haltetmiş bu oyunların yanında...

yüzüklerin efendisini izle izle doyamamıştım; bu dizi... her hafta var: keyfe bak.



Bir önceki yazıyı unutmuşum gibi değil mi? sanki hiç bir şey olmamış gibi. Bunu bir de Metin Lokumcu'nun ailesine sormak lazım. herkes gittikten sonra evinde yalnız başına kalacak karısına, hayatı alt üst olan çocuklarına, eğer ölmemişlerse oğullarını toprağa verecek olan ana-babasına...

o çemberin dışında kalan herkes unutacak!...

Hopa'daki eşkıyalar...

Maalesef bugün aralarından bir kişi eksilmiştir...

Aslında bu konuda yazılacak çok bir şey yok. Çünkü hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun çevresinde kalacaktır acı.

Bazıları bu olayı seçim malzemesi yapacaklar. ve daha sonra unutulacaktır.

İsminin önüne nice sıfatlar eklenecektir: demokrasi şehidi vs. ve daha sonra unutulacaktır.

Direnişin simgesi bile olamayacaktır; çünkü ortada bir direniş yoktur. ve daha sonra hayatını kaybettiği bile unutulacaktır.

Zaten medyada neredeyse hiç yaşamamış gibidir Metin Lokumcu: yaşamamış ki ölsün değil mi? ve daha sonra unutulacaktır.

Halklar unutkandır. ve Metin Lokumcu'da adını hatırlamadığım, unuttuğum, bazılarında hiç haberim olmadığı isimler gibi unutulacaktır. Çünkü, bu insanlar bizim için isimden ibaret maalesef!

Unutacağız; çünkü, ateş bizim ocağımızda değil; demek ki devrim ateşi yok ocağımızda...

Kimleri unutmadık ki!...

My name is Harry Kewell, Kewell from Galatasaray!

Kendisi takımda kalsın diye wikipedia sayfasını editlemişliğim vardır: Galatasaray fans are begging him to stay in team one more year.

Hastaydı, sakattı, oynadı, oynamadı vs. derken o da ayrıldı takımdan.

Harry Kewell, yıllar sonra bile Galatasaray'ın unutulmazları arasında olacaktır.  Duruşu, taraftarlarla olan ilişkisi, aklı başında sözleri ve Galatasaray'lılığı ile Kewell her zaman Galatasaray'lı Kewell olarak kalacaktır.

Galatasaray'ın stadı, daddy cool çaldığı zaman her daim Kewell adıyla inleyecektir.

Gelecekte Galatasaray ve Harry Kewell ismi mutlaka yan yana gelecektir.

Üzüldüm be!..

22 Mayıs 2011 Pazar

Ses Çıkarak Sevinmek

Bu olay sanırım insanoğlunun evrildiği ilk andan itibaren mevcut. Hareket veya hareketlerin temelinde sevincini diğer insanlara duyurmak ve göstermek olsa gerek. Daha fazla ses ile daha fazla insanın ilgisini çekecektir.

İşin ilginç tarafı ise şu : bağıran ve/veya iki elini biribirine vurarak ses çıkarabilen insanoğlu, ses çıkarabildiği aletler icat ettikten sonra, bu aletleri de amacının dışında sevinirken kullanmaya başlamıştır.

Araba kornasına basarak sevincini çok daha fazla kişiye göstermek evrimin bir parçası olsa gerek.

Sevinci paylaşmak ise sanırım ses çıkartmak kadar eski olmasa gerek. Sosyalleşmiş insanların yapabileceği bir hareket.

Sevinirken bir başkasını öldürmek ise evrilememişliğin bir kanıtıdır.

Bandırmaspor - Nam-ı Diğer BAN-BAN! #2

Maalesef Spor Toto 2. Lig Play-off final maçını kazanamadık.

Kaybettik diyemiyorum çünkü öyle bir futbol kaybedemez. Ama şanssız hatalar, hakemin de biraz yardımıyla maçı kazanmayı başaramadık.

Bandırmaspor'u televizyondan izlemek bile güzeldi. Kanatları çok iyi kullanıyor takım. Orta sahada Ali biraz daha kuvvetli olabilse üst liglerde çok rahat oynayabilir.

Bigaspor'dan 54 futbol topu karşılığında alınan Orhan, 27 yaşında profesyonel olan Mustafa...

Seneye şampiyon olacağınıza inanıyoruz.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Hamit Altıntop

Official Announcement: Hamit Altintop, new Real Madrid player

Real Madrid CF and Bayern Munich's Hamit Altintop have reached a deal that will see the player spend the next four seasons with the Spanish club.

Gururlu muyuz?
Alman milli takımında oynamayan 2. Türk futbolcu.

Almanya'da futbol eğitimi almış oyunculardan sonra Türkiye'de yetişmiş oyunculardan da millet olarak bu tip transferler bekliyoruz. Çünkü Türk milleti en iyi yerlere layıktır. Gururumuzsunuz!....

Gülmeyim geliyor benim bütün bunlara... Nerdesin Ahmet Abi...

Bandırmaspor - Nam-ı Diğer BAN-BAN!

2008-2009 sezonu sonunda amatör kümeden 3. Lig'e yükseldi.
2009-2010 sezonu sonunda 3. Lig'den 2. Lig'e yükseldi.
2010-2011 sezonunda Spor Toto 2. Lig Beyaz grupta lider Göztepe'nin ardından 2. olarak Bank Asya Ligi'ne yükselmek için play-off oynamaya hak kazandı. Play-off  maçlarında önce Beypazarı Şekerspor'u 1-0 yendi ve yarı finale yükseldi. Yarı finalde ise Adana Demirspor'u 3-1 yenerek finale adını yazdırdı. Rakibi Sakaryaspor - Bugsaşspor maçının sonucunda belli olacak.

22 Mayıs Pazar günü saat 19:00'da Bandırmaspor 3 sene üst üste lig yükselme başarısını eminim gösterecek ve 2011-2012 sezonunda Bank Asya 1. Lig'de oynamaya hak kazanacak.

Bandırmaspor ile ilgili aklımdaki ilk kare: Cin çukurundaki şehir stadının toprak zemininde oynanan, 2 lig (şimdiki Bank Asya Ligi'ne denk) maçlarından birindeki bir serbest vuruş. Topun başında takımın kaptanı telaşe uzmanı Telat.

Fatih Terim Versiyon 3 (Beta)

Rijkaard geldiğinde bir rüya başlamıştı.

Hagi geldiğinde heyecanlanmıştım.

Bülent Ünder geldiğinde 6 maç için bile heyecanlanmıştım.

Fatih Terim ismi elbette heyecan yaratıyor. Gerçi ikinci versiyonundaki buglar ve sistemdeki çökme hala akıllarda.

Umarım Bülent Ünder'de takımda kalır; ama Hakan Ünsal, Okan Buruk, Hakan Şükür, Hasan Şaş gibi isimler teknik kadroya dahil olmazlar. Korktuğum şey, bu arkadaşlarımızın takım içerisinde oluşabilecek herhangi bir kamplaşmaya olası etkileridir. Zaten şu an takımın huzuru pek de müthiş değil. Yabancılar ile yerliler arasında sıkıntı dedikoduları mevcut vs vs vs. Olabilecek herhangi bir olayda profesyonelce davran(a!)mayacak eski futbolcu ağalarımız takım içerisinde bölünmeye istemeden de olsa katkıda bulunabilirler. Gerçi takımın başında Fatih Terim olacağı için bu gibi durumlarla karşılaşır mıyız bilemiyorum.

Umarım, bu oyuncular topluluğundan bir takım çıkarabilir Fatih Terim. İkinci versiyondaki kurulum hatalarına düşmez ve taş gibi bir takım çıkar ortaya. İkinci versiyonda yaptığı eskileri oyuncuları takıma geri kazandırma operasyonunu bu sefer istese de yapamaz; ama bu operasyonu teknik ekip bazında yapmamasıdır genel istek!

Henüz resmi açıklama olmadığı için versiyon beta!

Hayırlısı olsun...

12 Mayıs 2011 Perşembe

Teşbihte Hata Var!

Bir yazar düşünün ki birilerini aşağılamak için kalıtsal bir hastalığı kullanıyor.
Bir yazar ki düşüncesiz cümlelerine köşe başındaki bayiden gazete alan herkes ulaşabiliyor.

F1 ve izleyicileri için yapılmış benzetme:

"İnsanın böyle bir şeyden zevk alması için otistik olması lazım..
evlerden ırak olsun, otizm talihsizleri bir çamaşır makinesinin dönen merdanesine saatlerce bakıp kendi dünyalarına dalıp gidiyorlar.. canlısına veya televizyondan naklen yayınına bakıp dalmak da böyle bir şey.."

Nedir şimdi bu?

Sayın Selahattin Duman, maalesef "teşbihte hata olmaz" sözünü pek anlamamışsınız. Çünkü, hata yapmamanız gereken bu teşbihiniz de çok büyük bir hata var.

Yazık...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

14 Mayıs 2011 Galatasaray Kongresi

1998 yılında Fenerbahçe kongresinde Aziz Yıldırım 1 oy farkla başkan seçilmişti. Futbolda çok büyük bir başarı kazanamamalarına rağmen diğer branşlarda oldukça başarılı bir kulüp haline getirmiştir Fenerbahçe'yi. Bizim 1998 yılından itibaren başkanlarımız:

Faruk Süren -2001
Mehmet Cansun 2001-2002
Özhan Canaydın 2002-2008
Adnan Polat 2008-2011

4 başkan değiştirmişiz. Türkiye'de profesyonel olarak çalışan kişilerin en büyük problemlerinden biri; başkalarının yaptıkları işleri beğenmemektir. Bu yüzden, uzun vadeli stratejik planları olmayan şirketler dışında, kişiler değişse bile politikası değişmeyen kurum çok azdır. Ve maalesef Galatasaray da bu kurumlardan biri değil.

Rahmetli Canaydın'ın ekonomik sebeplerden dolayı sportif atılıma çok vakti kalmamıştı. Ayrıca, II. Terim döneminin şanssızlığı da vardı. Bununla beraber, kendisinin kişiliği bu kurtlar sofrasına yakışmıyordu. Adnan Polat ise resmen beceremedi. İyi niyetli hamlelere rağmen doğru kararları veremedi.

Umarım önümüzdeki hafta cumartesi Galatasaray için uzun vadeli planlar yapabilecek, istikrarı sağlayabilecek, doğru kararlar verebilecek, verdiği kararların arkasında duracak ve kulübe tekrar azim aşılayabilecek bir başkan seçilir.

En önemli kariyer hedeflerimden biridir aslında Galatasaray'da  geleceği planlayabilmek. Gerçi bunun için herhangi bir adım atmadım şimdiye kadar. Bir gün, o uzun vadeli planlamayı yapma şansını bulabilirim umarım. Gerçi, ben o şansı yakalayana kadar halen bir planlama yapılmış olmazsa...

6 Mayıs 2011 Cuma

Bana Oğlum Dime Hacı...

en başta bir zikir sahnesi vardı, ne oldu o ihvanlara?

iyi futbol iyi futbolcularla oynanır derler; işte sinemada da bu böyle: iyi film, iyi bir kadro ile çekilir. yönetmen kötü ise oyuncuların performansı filmi kotarır, belki; ya da tam tersi. ama iki tarafta da seviye vasat ise istersen o minareyi aya dik...