28 Eylül 2012 Cuma

ÖLÜM YASASINA HAYIR...

belki çok önce inmeliydik sokaklara...

zam oldu sallamadık, insanlara işkence yaptılar sallamadık, şehitleri sallamadık...

hepsinin arkasında herhangi bir ideolojiye alet olmaktan korktuk. aman abi dedik; ben iyi niyetle giderim; bi provokasyon olur vs dedik.

Ama bunun hiçbir şey ile ilgisi alakası yok.

Savunmasız hayvanlar için ölüm yasasına hayır diyelim.

Matrix üçlemesinin sanırım ilk filminde Ajan Smith'in repliği:

I'd like to share a revelation that I've had during my time here. It came to me when I tried to classify your species and I realized that you're not actually mammals. Every mammal on this planet instinctively develops a natural equilibrium with the surrounding environment but you humans do not. You move to an area and you multiply and multiply until every natural resource is consumed and the only way you can survive is to spread to another area. There is another organism on this planet that follows the same pattern. Do you know what it is? A virus. Human beings are a disease, a cancer of this planet. You're a plague and we are the cure.

Özet geçersem, insan dışında her memeli çevresine uyum sağlayacak şekilde doğal bir denge kurmaktadır. İnsan ise gittiği her yerde çoğaldıkça çoğalır. doğal kaynaklar tükenince hayatını devam ettirebilmek için başka bir yerde aynı döngüye girer...

Biz çevremizi değiştirdik. Onların doğası, bizim çevremiz oldu ve onlar buna uyum sağladılar. Şimdi de onları öldüreceğiz...

kedi, köpek katili olmamak için...

27 Mayıs 2012 Pazar

Théoden





Théoden...

Hiçbir huysuzluğu yok. Bizi çok özlüyor. her eve gelişimizde onu sevmezsek kızıyor, bağırıyor. her şeyi yiyebilir. mama seçme gibi bir derdi yok. misafirlerden pek hazzetmiyor. ev sadece üçümüzün alanı olan göre. alıştığı misafirler varsa sepetinde oturuyor. eve ilk gelenlerle pek yüz göz olmaz. salondan uzak bir odada bekler.

biz de onu çok seviyoruz.

kimseye vermeyiz.

onu sokaktan almıştık. arabanın birinin motorunun içinde sıkışıp kalmış. kurtarmışlar ama biraz hastalanmıştı. halen pek sevmez araba seslerini.

tatlı kedim benim.

Rembrandt ve Çağdaşları

Rembrandt hakkında çok fazla bir bilgim yoktu. Sadece ismi tanıdık geliyordu sanırım o da SSM'nin yaptığı afişlerden olsa gerek. Ama sergiye gittiğim için çok mutlu oldum. Aslında sergi ile ilgili yazacak bir şey yok. Zaten Felemenk(!) ressamlar herşeyi olduğu gibi çizmiş. Mutluluğun resmini de çizebilirlermiş bence...



23 Şubat 2012 Perşembe

Çalışmak

Ömrün boyunca hayatı devam ettirebilmek için çalışmak.

Masada, bilgisayarın başında her türlü insanla uğraşarak kendini yormak; yoruldukça saçlarının dökülmesi, sağlığının bozulması.

Ev almak; araba almak ve sürekli taksitini ödemek.

Yetmez yazlık almak.

Emekli olduğun zaman bile çalışmaya devam etmek.

Ama en kötüsü tatil için kredi çekmek ve yaptığın tatilin parasını bir sene boyunca ödemek.

Ya da kendi işini yapmak, batmak çıkmak ama hep kendine çalışmak. Belki çok daha fazla çalışmak ama kendi yağınla kavrulmak.

Yoruldum biraz...

19 Şubat 2012 Pazar

Yolculuk

Bu yaziyi izmir-istanbul arasi 8 saat suren bir otobus yolculugundan ve bursa-gemlik arasi bir yerden yaziyorum. Dunya uzerinde bir noktadan bir digerine maalesef her zaman en kisa yol olan dogru uzerinde gidemiyoruz. Ayrica seyahat etmenin bu kadar uzun surmesi de sinir bozucu. Ucakla daha kisa olabilir, mi? Ucaga binmek icin evden- ki evine gore degisir- 2 saat once cikiyorum. Ucak genellikle en az 15 dk rotar yapiyor. Yaklasik 1 saat suren 1 yolculuk ve daha sonra izmir icerisinde 45 dk. En az 4 saat! Hani izmir-istanbul arasi 1 saatti?
Bir once ucakla gittigimde tam 6 saat surmustu toplam yolculuk.
Seyahat suresi konusunda gecmis nesle gore sansli ama gelecek nesle gore sanssiz hissediyorum. Hele bir de yurt disi seyahatine cikiyorsaniz... Pasaport, vize, ucak!... Zaten aklimizin alamayacagi kadar buyuk olan bu evrende kucuk bir nokta olan gezegenin, gorece olarak daha kucuk metrekarelerine tikilmis yasiyoruz. Bunun yaninda, cagimizda belki gelismis ulkeler icin birmit olan ama dunyanin cogu yerinde hala gecerli olan bir durum daha var: dogdugu koydenhic cikmadan koyun mezarligina gomulen insanlar..
Sahsen kendi babannem sanirim buna bir ornek olabilir. Koyden cikti elbet ama sadece 30 km uzakliktaki sehirdi tek ciktigi yer.
Kisitli metrekareler ufkumuzun da kisitlanmasina sebep oluyor.

Yol boyunca 3 film ve house md'nin son bolumunu izledim.

Ayrica, sene olmus 2012 halen otobuslerde dogru duzgun calisan bir klima olmaz mi arkadas? İsiniyor, soguyor, terleme ve usume!..

Ve yarin pazartesi. Servis, penceresiz ofis, sodexho ile yenen yemek, servis... ama gergin olmamak gerek. Tadini cikartmak istiyorum. :):) is yerinde house vari bir ortam yaratabilsem, ki kimseye zarar vermeden yapmak isterdim bunu:):)

Gezi edebiyatina yapmis oldugum bu futursuz katki sanirim burada sona eriyor. Cunku, cagimizda hemen hemen herkesin muzdarip oldugu akilli telefon sarj problemim var.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Nobody's Fault

House MD S08E11

House maalesef bu sene bitiyor. Gerçi özellikle bu sezon dizinin ritmi daha düşüktü. Son yayınlanan bölümde House'un kafasında çevresine zarar verdiği düşüncesi tekrar yer etmeye başlıyor gibi.

Bu noktadan sonrası spoiler içerebilir:

House'ın Chase'e yaptığı şaka ile, belki biraz zorlama olarak algılanabilse de, günah keçisi çağrışımı oluştu. Günah keçisi aslında, yahudilerin her sene bütün günahlarını yükledikleri ve ölmesi için çöle bıraktıkları bir ritüeldir. Bence bu bölümde de Chase'in özellikle saçlarının boyalı olması ve bütün ekibin hatasını-ki aslında hiç kimsenin hatası- neredeyse canıyla ödeyecek olması da bir nevi günah keçisi ritüeliydi.

Park'ın sorgu sahnesinde ön sırada oturmayıp, arkada dikilen Formen ile ekip arasında ayakta durması yine "ne etliye karışırım ne de sütlüye" duruşunun bir sembolüydü. Risk almam, prosedürü uygularım. House'ın oluşturmaya çalıştığı kaotik ortamı, bu ortama olan tamamen zıt kişiliği ile farkında olmadan tamamlıyor.

Umarım House sona ermeden Cuddy, 13 ve Cameron'ı tekrar sette görürüz.

House ve zekası özlenecek.

Not: Bu yazının fotoğrafsız olması maalesef blogspot.com'ın suçu.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Colin Kazım Richards- Hiç, Yoktan İyidir.

Colin Prens
hepimiz şaşırdık kaldık. neredeyse her maç ilk 11 oynarken, teknik direktörün prensi iken nereden çıktı bu ayrılık?

hayırlısı oldu galiba.

Hiç, yoktan iyidir.
Bu atasözünden genellikle virgül kullanılmaz. Hiçyoktan gibi okunur.(hitchcock gibi oluyor) Ama asıl virgüllüdür. Bu atasözü sanırım Colin Kazım Richards'ın durumu için tamamen uygun ve açıklayıcı bir söz. Dengesiz ve sürekliliği olmayan bir kazım maalesef sağ kanadı farklı sebeplerden dolayı her daim meşgul edebilir ve o kanat için gereken kişilerin oynayamamasını sebep olabilirdi. Ayrıca kulübede de çok uslu olmayacağı büyük olasılıktı. Bu sebeple transferi oldukça hayırlıdır Galatasaray için.

Bu arada bunu yazarken gol yedik. Semih halen zamanlama konusunda zorluk çekiyor.

2 Şubat 2012 Perşembe

CSKA-Galatasaray Medical Park

Atıyoruz ama girmiyor.

yararlanamadığımız boş atışların haddi hesabı yok.

Galatasaray'ın artık yarattığı ve sürekli yukarı taşıdığı beklentiye cevap verme zamanı yavaş yavaş geliyor. Onlar her daim çıtayı yükseltiyorlar ve bizim de beklentimiz artıyor. Oktay Mahmuti'i ise, genel olarak hedefini her zaman bir sonraki maç ile açıklıyor. Maçları kazanırsan hedefine ulaşırsın. Çok yalın bir vizyon.

Her maçı kazanabilecek bir takım mı Galatasaray?

29 Ocak 2012 Pazar

Bir 221 B daha...


221 B uyarlamalarının en iyisi.

Elbette House M.D.'den sonra...

BBC'nin 1 sezonda 3 bölüm olarak yayınladığı Sherlock mini dizisi ikinci sezonunu da bitirdi. İlk sezondan sonra acaba bir ikinci 3 bölüm çekilir mi diye bekliyorduk; çektiler. Şimdi bir üçüncü 3 bölümü sabırla bekliyoruz.

The Woman, Moriarty gibi karakterler de cuk oturmuş arkadaş.

Tek sorun çok uzun aralıklarla 90 dk'lık 3'er bölüm halinde yayınlanması. ingiliz dizilerinde, sezon anlayışı sanırım artık farklılaştı. merlin' de 12-13 bölüm yayınlanıyor.

onlar çeksin, biz bekleriz. Sherlock uyarlamasının bir diğer başarısı da dizinin 2012'de geçmesi ve senaryo adaptasyonu! özellikle teknolojinin hikaye içerisinde bu kadar güzel kullanılması.



moriarty! aren't you listening ile barney stinson'un awesome'ını hatırlattı bize.

Alcatraz

Bir J.J. Abrams prodüksiyonu, lost'tan tanıdık hurley de içinde!...

Alcatraz hapishanesinden, 1963 yılında ortadan kaybolan ve 2012 yılında teker teker sanki hiçbir şey olmamış gibi geri dönen mahkumların hikayesi.

pilot bölümden sonraki 2 bölümde aynı kurgudaydı. Soto(lost hurley) kilit adam. bakalım abrams ne eyleyecek. ama sürekli aynı kurgu devam etmez sanırım. ghost whisperer gibi ne olacağı sürekli belli:)

Spoiler
sanırım mahkumların hepsi şu an için dönmüş durumda. her bölümde soto bir mahkumun farkına varıyor veya big brother bizimkileri bir mahkuma yönlendiriyor.
Spoiler

lost tecrübesine sahip seyirci bu sefer bakalım nasıl tepki verecek. ilk iki bölüm amerika'da 10.5 milyon izlenirken 3. bölüm 1.2 milyon daha az izleyici çekmiş.

türkiye'de de digitürk diziyi yayınlamaya başladı bile...

Gitmek kolaydır, zor alan geri dönebilmektir...

çok yoğun ve yorucu bir iş yaşamım var. maalesef sevdiğim her şeye yeterince zaman ayıramıyorum. ama yazmayı da seviyorum. fırsat buldukça yazmak iyi geliyor. kafama takılan şeyleri yazmayı, beğendiklerimi veya beğenmediklerimi paylaşmayı seviyorum.

hayatımda uzmanlaşamama gibi bir sorunum var. bu blogda da bu kendini gösteriyor. her daldan biraz var.

herneyse yavaş da olsa yazmak güzel. Ekşisözlük'te de arada yazmaya çalışıyorum ama ortam cidden kasıyor beni. kasılında yazamıyorum. oysa burası güzel. herkese tavsiye ederim.

bugün pazardan barbun balığı aldım. balıklar uzaktan büyük gözüküyordu ama eve gelince oldukça ufak olduklarını gördüm. sanırım trol avı... zaten tavada da paramparça oldu balıklar. içime sinmedi.

ayrıca bugün berbere 45 TL vererek bir devri kapattım hayatımda. çok mutsuz olduğum bir zaman dilimi geçirdim berber koltuğunda. aklımda hep ama hep vereceğim 45 TL vardı. adam fön çekti arada, dedim acaba onu da hesaba katar mı? bir daha bu kadar çok para veremem berbere. ama iyi odlu yani iyi kesti eleman. değdirmeden! e zaten o parayı verip bir de değdirseydi yani!... aslında net bir berber sloganı olabilir bu: değdirmeden traş!

arkadaş bu ne soğuktur ya! cuma günü kış lastiği alıyordum nerdeyse. sonra elemanlar getiremedi lastikleri, dedim kalsın. seneye zaten araba 45.000 km olur. o arada değiştiririz lastikleri. halen kar yağıyor. sürekli adrenalin işe gidip gelirken.

işte yeniden yazıyorum. umarım devam ederiz.